Selam söyle uzaklara!

Selam söyle uzaklara!

SEVİN OKYAY
Zamanlı Zamansız - 06 Haziran 2015

Sadun Boro kaptanlığında Kısmet mürettebatı, dünyayı denizden dolaşan ilk Türk teknesiydi. İzinden gelenler oldu. Dünya turunu anlatan Pupa Yelken uzun bir aradan sonra 2004’te yeniden basıldı, yeni denizciler yetiştirmeye devam etti.

Tanıdığın insanların bu dünyayı terk etme haberini almak üzücü. Kayıplar insanın hayatında bir boşluk bırakır. Hele bu kişiler, her anlamda yeni ufuklara yelken açmış kişilerse…

5 Haziran’da ölen Sadun Boro, işte böyle biriydi. Ben sadece kendim ona hayranım sanıyordum. Meğer aynı duyguları hem benim kuşağımdan, hem de çocuklarımla yaşıt pek çok kişi paylaşıyormuş. Aradakiler de tabii. Öyle fazla incelemeye kalkışmadan Facebook’a girince iyi arkadaşlarımdan pek çoğunun neredeyse benim hissettiklerimi yaşadıklarını gördüm. “Kısmet’in maceralarının peşinde nefes nefese geçti çocukluğum… Çocukluk kahramanım Sadun Boro nur içinde, deniz, derya içinde uyu… Pruvası neta olsun, orada da… Yaşayan herkese böyle bir hayat nasip eyle, ey Poseidon!…” Ve sevgili Leyla’cığımdan yazımın başlığına da ilham veren: “Ey yakışıklı Poseidon çocuğu. Selam söyle uzaklara.”

Şimdiki çocuklar da öyle mi bilmem, ama ben, sonları pek hayırlı olmasa bile, bilinmedik yerleri keşfe giden (eskiden böyle yerler vardı hâlâ) kahramanlara, dünyanın en cesur insanları gözüyle bakardım. Başlarına her şey gelebilirdi çünkü; ölümleri ya amansız doğadan olurdu ya da hayvanlar ve oranın yerlisi insanların elinden. Kaptan Scott, Kaptan Cook, Marco Polo, Leif Ericson, Roald Amudsen… Bir de Everest’e çıkan ilk kişi olan Sir Edmund Hillary. Amerika kıtasını talan edenleri o kadar sevmezdim. Köle tacirliği yapanları da. Tabii, bildiğim kadarıyla.

En çok sevdiğim, yakından tanıdığımı düşündüğüm kâşif, Atlas Okyanusu’nu (Atlantik’e o zamanlar öyle derdik) bir salla aşan Thor Heyerdahl’di. Maceraları Doğan Kardeş Yayınları’ndan çıkan Kon-Tiki’de anlatılmıştı. Bu yakınlarda bir de filmini gördük. Kutup kâşiflerine bayılırdım. Marco Polo’ya da, çok yer gezdiği için. Hem ona, hem Heyerdahl’e hayran olan Tim Severin’le, 1980’li yıllarda Milliyet’te çalışırken tanıştım. İasson yolculuğunu yapıyordu. Yunanistan’dan Gürcistan’a…

Kısmet ise, benim çocukluğuma değil de genç anneliğime rastladı. Ama Boro’nun bir ilk seyahati var ki, haberlerini okuduğumu ve heyecanlandığımı hatırlıyorum. 1952’de okulu bitirip bir İngiliz’le birlikte 11 metrelik Ling adlı yelkenli tekneyle Atlantik Okyanusu’nu aştı, Karayipler’e gitti. On yaşındaydım, annem Cumhuriyet’te okumuştu, çok heyecanlanmıştım. İşte hakiki bir kahraman! Doğan Kardeş Yayınları’ndan çıkan Kon-Tiki ise iki yıl sonra yayınlanmıştı. Sadun Boro’nun o zaman Cumhuriyet’te tefrika olunan gezi anıları 2004’te Bir Hayalin Peşinde adıyla yayınlanmış. Onu okumadım ne yazık ki, rastlamadım demek.

Alman asıllı eşi Oda Boro, seyahat sırasında doğan kızları Deniz… Ama ben asıl Miço’yu unutamam. Kanarya Adaları’nda evlat edinip Miço adını verdikleri kediyi. Neredeyse yolculuğun başlarında onlara katıldığı için o da dünya çevresini dolaştı sayılır. Kanarya Adaları, benim için bir hayal âleminin başlangıcıydı. Onların ardından Karayip Adaları, Galapagos Adaları, Markiz Adaları, Tuamotu Adaları, Tahiti ve Rüzgâraltı Adaları, Tonga Adaları, Fiji Adaları ve Yeni Hebrid Adaları gelmişti. Birkaç tane de kendi halinde ada. Nedense, o kadar sevdiğim halde,onları bir türlü sırasıyla ezberleyememişimdir. Allah’tan Kısmet’in dünya seyahati rotasını bugün de bulabiliyorsunuz. İşte Miço onların hepsinin prensiydi. Prenses çıkarsa çok üzüleceğim.

Sadun Boro kaptanlığında Kısmet mürettebatı, dünyayı denizden dolaşan ilk Türk teknesiydi. İzinden gelenler oldu. Dünya turunu anlatan Pupa Yelken uzun bir aradan sonra 2004’te yeniden basıldı, yeni denizciler yetiştirmeye devam etti. Boro, Türkiye kıyılarının tüm koylarına da girdi, fotoğraflar çekti, notlar aldı ve Vira Demir adıyla bir Türkiye Kıyıları Rehber Kitabı yazdı. Bu kitap sayesinde neye nerede rastlayacağını bilirmişsin. Ben hiç tekneyle kıyıları dolaşmadım.

Sadun Boro’yu ise, sanırım YKY için hasbelkader editörlüğünü yaptığım dört yazarlı bir kitap münasebetiyle görmüştüm. O da komik bir olaydı, geçici bir eleman ve zaman darlığı nedeniyle bir Mavi Yolculuk kitabını hayatında Mavi Yolculuk yapmamış birine teslim etmek zorunda kalmışlardı. Yapmadığıma inanmamış da olabilirler. O kitabın tanıtımnda gördüm sanırım, ya da bir imzada, muhtemelen Pupa Yelken’di.

Ama bunların önemi yok ki. Ben onu çok iyi tanıyorum, on yaşındayken tanıdım. Sonra da Hürriyet’ten günbegün denizleri aşmasını izledim. Ne zorluklarla, ne güzelliklerle karşılaştığını, nasıl kararlar almak zorunda kaldığını, en küçük ayrıntıyı gözünden kaçırmayıp nasıl yorumladığını biliyordum. Gülen, esmer, genç bir yüz hatırlıyorum. Sağında Oda, kucağında Miço… Ufuklara bakıyor, hep ufuklara. Çocukluğumun bütün kâşiflerinin, seyyahlarının baktığı gibi… Baktıklarını hayal ettiğim gibi. Sadun Boro, her anlamda yeni ufuklara yelken açmış biriydi…

, , , , , , , , , , , , ,
Share
Share