SAA-1 / 056 Helva da Helvaymış

SAA-1 / 056 Helva da Helvaymış

AHMET BÜKE
Sosyal Ayrıntılar Ansiklopedisi - 15 Haziran 2015

Garibanların gezegeninde işler kesat gitmeye başlamış, bakmışlar millet birbirine girecek, fakirlikten savaş çıkacak, hoop kaçmışlar. Gez dolaş derken, en uygun burası demişler.

Bizim evin karşı sırasında kocaman bir arsa vardı. Eskiden keçi sayasıymış.[1] Eski derken, dedem bile şöyle böyle hatırlıyordu o günleri, o derece mazi yani. Benim çocukluğumda koşar oynardık. Sonra birileri geldi, tahta perdelerle kapattı.

Kim bunlar?

Kimse bilmiyor.

Dedem muhtara sormuş, muhtar da “Hazine’den şahıslar kiraladı orayı, ama kimlerdir öğrenemedim,” demiş.

Bir gece kimse görmeden çevirip gitmişler arsayı.

İki sene gelen giden olmadı. Sonra bir gece, yine kimse görmeden tahtaları yenilemişler.

“Dede, Arap Hatçam Teyze’ye soralım. Bilirse o bilir bu işi,” dedim.

“Sakın ha!” dedi, “Arap Hatçe de var işin içinde.”

“Nasıl ya? Hangi işin?”

“Uzaylılar. Arap Hatçe anlaştı onlarla.”

Babaanneme baktım, dedem görmeden eliyle “kafa gitti iyice” işareti yaptı.

Yemekten sonra sokağa çıktım. Doğru Hatçam Teyze’ye gittim.

“Evet, deden doğru söylüyor,” dedi. “Geldiler, üç aylığa bağladılar beni. Tamam, dedim size çalışırım.”

Derin bir of çektim.

“Sen inanmıyor musun bana yoksa?” dedi Arap Hatçam Teyze.

Mevzu şuymuş: Garibanların gezegeninde işler kesat gitmeye başlamış, bakmışlar millet birbirine girecek, fakirlikten savaş çıkacak, hoop kaçmışlar. Gez dolaş derken, en uygun burası demişler. İnsan görünümüne bürünmüşler, biraz meslek falan öğrenmişler. Kemeraltı’nda devren kiralık bir helva imalathanesi varmış, onu almışlar. Pekmezli kâğıt helva işine girmişler.

“Peki, bizim arsada ne işleri var?”

“Pekmez toprağı çıkıyor oradan.”

“O ne yahu?”

“Evladım pekmezin kıvamını tutturmak için ona özel topraktan ilave etmek lazım. Yoksa olmaz. Aramışlar, taramışlar, şehre en yakın buradan bulmuşlar. Araziyi kiraladılar. Ben de bakarak oluyorum.”

“Yani?”

“Arsayı çevirdiler, ama kedi köpek girer de toprak aldıkları çukura işer, sıçar diye göz kulak oluyorum. Sağına soluna sirke döküyorum. Kokusunu sevmez hayvanlar.”

Hatçam Teyze bir Sensun gazozu açtı bana buz gibi.

“Maaşımı alınca iki kasa aldım, sakladım,” dedi. “Canın çekerse, gel arada.”

Eve döndüm.

Dedem terastaki masanın üstündeki kâğıtlara eğilmiş, hararetli şekilde notlar alıyordu.

“Dede, dediklerin doğruymuş. Gerçekten uzaylılar geliyormuş bizim mahalleye. Arap Hatçam Teyze’yi de BağKur’dan göstermişler,” dedim.

Dedem doğruldu.

“Ya, işte! Bana inanmıyordunuz.”

“Ama zararları yokmuş hiç?”

“Arap Hatçe söyledi değil mi bunu? Söyler, çünkü işbirlikçiler böyledir. Yaptıklarını meşrulaştırmak isterler.”

Dedem başını kaldırmadan yazmayı sürdürdü.

“Sen ne yazıyorsun?” dedim.

“Tüzük,” dedi. Ardından bana bakıp ekledi, “Biz tüzüklerle çarpışarak büyüdük torunum.”

Dedem, sonraki iki haftayı Adile Naşit Mahallesi Kuvayi Milliye Tüzüğü’nü yazarak geçirdi. Arada sinirlenip elindeki kalemi fırlatıyor, terasta volta atmaya başlıyordu.

Sonunda babaanneme açıldım.

“Ayol, Arap Hatçe iki sene tımarhanede yattı genç kızken. Sen de önüne gelene inanıyorsun. Annen seni az emdirdiydi, aklın kıt oldu herhalde.” dedi.

Günü geldi, dedemin çalışması bitti. Beni Arap Hatçam Teyze’ye yolladı.

“Hatçam Teyze, beşinci madde, ikinci fıkra, yedinci bende göre cezan ölümmüş. Dedem gizli tanık olur mu diyor, o zaman yırtarmışsın.”

Hatçam Teyze, “Evladım, şu bizim cumbanın altına gelir misin iki saniye?” dedi.

Gittim durdum.

İçeri girdi. Cumbaya geçti. Pencereyi açtı. Şarrr, üstüme bir kova su döktü.

Bütün tüzük benimle beraber ıslandı, rezil oldu.

Dedem evde, “Allah belasını versin bu kadının, tek nüshaydı!” diye tepindi.

Babaannem beni soyarken, “Sana demir iğnesi yaptırmamız lazım. Böyle büyürsen, askerde çok dayak yersin sen,” dedi.

Arsa hâlâ duruyor. Tahta perdelerini eskidikçe yeniliyor birileri.

[1] saya: Yayla ve kırlarda hayvanlar için yapılan, üstü samanla örtülü yer.

Share
Share