Yitik Kelam ya da Yitirilmiş Bilgelik

Resim: Quamar

Yitik Kelam ya da Yitirilmiş Bilgelik

ECE İREM DİNÇ
Düş Kazanı - 06 Ağustos 2015

En zoru budur.
Kendini yargılamak, başkalarını yargılamaktan çok daha zordur.
Kendini gerektiği gibi yargılayabilirsen,
gerçek bilge sensin demektir.
Antonie de Saint-Exupéry, Küçük Prens

 

Efsane olur ki, Yitik Kelâm, yani eş deyişle Yitirilmiş Bilgelik, insanoğlunun yaradılış sırasında sahip olduğu, ne ki sonradan yitirdiği, ilanihaye[1] hürriyet ve sevinç getiren bilgiyi simgelermiş. Başlangıçta Tanrı, bu bilgiyi cömertçe paylaşmış insanlarla ancak zaman içinde hak etmediklerini görünce gerisingeri alıvermiş ecrini.[2] Ve bu bilgiye yeniden vakıf olabilmek içinse çileli bir iç savaş gerekirmiş evvela. Var iken yok olmak, tüm dünyevi hırslardan arınıp, huyeladan[3] uzak sessiz sedasız kendince devran sürmek icap edermiş.

Dar kapıdan girin; zira yıkıma götüren kapı geniş ve yol enlidir. Bu kapıdan girenler çoktur. Yaşama açılan kapı ise dar, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar azdır. (Matta 7:13)

Tüm ezoterik hikâyelerin özünde, hikâyeye can veren karakter er ya da geç kendi vicdanıyla baş başa kalır ve zihninde büyüyen soru kabarcıklarını, yüreğinin önderliğinde -sezgileri yardımıyla- başkalarının bulduğu yanıtlara muhtaç olmaksızın, tek başına yok eder. Amaçsa hep aynıdır; Hakikat… Çıkılan yolculukların ve uzun soluklu serüvenlerin daimi hedefi, gerçek bilgi ile içsel hakikate ulaşmaktır. Velhasıl, elde edilmek istenen bir nevi farkındalık durumudur aslında. Ne ki, ezoterik masalların dayandığı felsefeye göre bu farkındalık durumu, “insani bilinçlenme” olarak yorumlanır. Her masal, bir bakıma insani bir minnet duygusuyla noktalanır. Zengin, fakiri görünce kendi haline binlerce şükreder, fakirin gözü hastaya ilişince sağlığından ötürü hamdüsenaya[4] varır, hasta olan ayakları prangalıyı seyreyleyince hürriyetinden dolayı memnun olur, ayakları prangalı olanın gözü katile değince dudakları minnet için kımıldanır, katil de kurtuluş ümidini görünce ümit ışığıyla parıldar.

Öte yandan, bütün bu masallarda iki tür insandan söz edilir; “Gayret edenler” ve “Hayret Edenler”… Gayret edenler, en nihayetinde dar kapıyı seçenlerdir, çünkü onlar, yaşama açılan kapının bu kapı olduğunu kavrayabilmişlerdir. Ve böyle devam ettikleri sürece, er ya da geç Yitik Kelâm’ın ta kendisiyle ödüllendirilirler. Fakat masaldır şaşar, insandır yazar; hikâyelerin de kendince bir bahtı, kendince bir talihi vardır; talihse, hep bir kararda sürüp gitmez. Hikâyeler ki, her an başka bir sureti kabul eden ayna misalidirler; zamanla eskir, yıpranır, sırlanır ve bir vakit sonra, kabul ettiği sureti dahi silkip atarlar üzerinden. Bu sebeptendir ki, Yitik Kelâm efsanesi de zaman içinde tarihe gömülmüş, unutulup gitmiştir. Değil mi ki, tüm efsaneler de bir nevi yanılsama denizidir. Hangi niyetle bakarsan sularına, o niyetin devamını okursun dalgalarında…

Böyledir Yitik Kelâm’ın efsanesi.

Ve tüm efsaneler gibi, gerçekte var mıdır yok mudur bilinmez.

Hakikat dediğin kapı içre kapı benzeri, açtıkça açılır, uzadıkça uzar… Ne başı bellidir, ne de sonu. Kendi kendine kıvrım kıvrım, yeni yollara, yepyeni yataklara doğru sürüklenip gider. Sınırsız, bitimsiz, lamekân bir serüvendir. Kallavi kelimedir, hakikat. Ağız dolusunca söylenir, ömür süresince aranır. Muammadır, melcedir[5]; hasılıkelam, sularda aksini aramak misali, aynakeş yüreklerin kabilidir. Hakikat, ezoterik efsanelerin ezeli esrarıdır; arayana Buhar, keşfedene Duman, yitirene Kül’dür. Bir göz kırpanda havalanıp, toz zerre yere savrulur…

Ve insanoğlu en eski zamanlardan bu yana, her neyi ararsa eninde sonunda gene onu bulur. Masallar kürevidir,

Masallar halka gibi,

Döner dolaşır başladığı yere döner.

Masal masal matadar,

Dil okur, damak tadar,

Bu haftalık da benden bu kadar…

 

[1] ilanihaye: Sonsuz.
[2] ecir: Sevap.
[3] huyela: Kibir.
[4] hamdüsena: Tanrı’ya olan şükran duygularını bildirme.
[5] melce: Sığınak, barınak.

 

, , , , , , , , , , , , ,
Share
Share