Vah vah vah sevgili günlük,

Vah vah vah sevgili günlük,

Köstebek
09 Ocak 2013

Yayınevinin tüm bilgisayarları pert oldu. Nasıl oldu anlamadım! Daha bu sabah, genel müdür yardımcımız BÜ’den bir uyarı maili geldi. Genelde ikide bir sigaraya çıkmam, yüksek sesle konuşmam, saçlarımın çok kabarık ve dağınık olması gibi konularda sürekli uyarılmaya alıştığım için, BÜ’nün mailini başta dikkate almadım. Cep telefonu faturası bilgilendirmesi süsü verilmiş mailleri açmayacakmışız. Çok da umrumdaydı!

Ben oturmuş güzel güzel, Wolfgang Herrndorf abinin, Şubat ayında raflara girecek romanı Yokuş Aşağı’yı okuyordum. Maik’le Çik’in çalıntı bir ladayla çıktıkları tuhaf yolculuğun tatlı sisi etrafımı sarmış, MB’nin arabasını çalarak benzer bir yolculuğa çıkacak bir kanka hayal ederken ben, ekibin fıkırtısıyla dünyaya döndüm. Az önce bir nevi çağdaş (ve Alman) bir Huckleberry Finn’leyken, birden kendimi kar yağıyor diye, eve gitmek için utanmasa ağlayacak koca koca heriflerin arasında bulunca biraz tepem attı. (Hoş, herif demek de yanlış ya, şirkette erkek kıtlığı var, Vincent’ı ortadan ikiye bölecekler diye korkuyorum bazen! Ay canım, onun da işi zor. Üç kuruş için bu kadar kadına katlanmaya değer mi!)

Lanet İBB’nin müthiş çabaları sayesinde, bu sabah herkesin saat sekizde geldiği yetmezmiş gibi, bir de çıkardıkları uğultuyla okuma keyfimin içine ediyorlardı. Yirmi yıldır bu meslekteyim, çalışmadığım yayınevi kalmadı, piyasada sabah on birden önce mesaiye başlanmadığını herkes bilir, o açıdan zaten hafif bir gıcığım da var. Acaba dedim, ayağa kalkıp, “İstemiyorsanız çalışmayın lan, ama kafa ütülemeyin!” diye bağırsam! Ama o zaman benim de çalışmamam icap eder, çünkü kira derdi olmasa hayatta hiçbir işle işim olmaz. Baktım kendimle çelişiyorum, vazgeçtim çemkirmekten.

Hemen PR ablamız MeL’i, insan kaynaklarıyla konuşmaya ikna ettim. Kendisi sürekli basınla dirsek temasında olduğundan çok dayanıklı bir kişidir. Diyeceğim; alacağı karşılık yüzünden kolay kolay canı sıkılmaz. Neyse, MeL insan kaynaklarına telefon açıp hava muhalefeti nedeniyle erken çıkılıp çıkılmayacağını sordu. 17.30’da çıkılacağını öğrenince ikimiz de ayrı nedenlerle yıkıldık. Sabah montumun cebine sakladığım kanyaktan üç beş yudum çekiverdim. Hem ısıtıyor, hem de zihnimi açıyor şerefsiz!

Seçeneklerimi gözden geçirdim. MB’nin ya da MS’nin odasına dalıp, “Yokuş Aşağı”yı bitirene kadar odaya el koymak zorunda kaldığımı açıklayabilirdim, ki kimseyle itişip kakışma havamda olmadığımdam bu fikirden vazgeçtim.

Neyse, baktım bunların erken çıktım geç çıktım muhabbetinden kitap gümbürtüye gidiyor… Tam da böcek sinemasından bahsettiği yer, içim gidiyor devamını okumaya ama bu zibidilerin bende kafa bırakacağı yok… Bir “bink” sesi duydum. Cep telefonumun fatura bilgilerimi içerdiğini iddia eden bir mail bana göz kırpıyordu.

Ne diyordum? Hah! Yayınevinin tüm bilgisayarları pert oldu. Nasıl oldu anlamadım! Oysa BÜ o kadar uyarmıştı, cep faturası süsü verilmiş mailleri açmayın demişti. Millet buruk bir şekilde evdeki bilgisayarlarının başına geçmek için yola koyulurken, ben arkama yaslanıp okumaya kaldığım yerden devam ettim.

Ve ağustosböcekleri gece boyunca ötmeye devam etti.

HA HA HA!

,
Share
Share