Sahaflar bizi bekler!

Sahaflar bizi bekler!

SEVİN OKYAY
Zamanlı Zamansız - 29 Ekim 2016

Beyoğlu Sahaf Festivali’ne, Tepebaşı’ndaki 10.’sundan bu yana mutlaka uğrarım. 24 Ekim – 6 Kasım arasında benim için gerçek bir şenlik var. Geçen yıl 15 gün içinde dört ya da beş kere gitmiştim. Bu yıl yeri değişti, Beyoğlu Belediyesi’nin “50 günlük festival”inin şemsiyesi altında Taksim’e taşındı. Gezi Parkı’nın Talimhane’ye bakan tarafındaymış. “Mış” çünkü henüz gidemedim. Siz bunu okurken ben de sahafları gezip kısıtlı bütçemi sarsıyor olacağım. Zaten bende olan kitapları yeniden almak da cabası. Çoğunu daha önceden okumuş olduğum için, bende var mı yok mu, bilemiyorum.

Peki, kimdir sahaf? Meslekten olanlara göre, tanımı basit: Sahaf, eski kitap alıp satan kişi. Dünya durdukça dursunlar diyoruz. Sadece kitaplar değil ama, afişler, eski dergiler, eski yazı ve fotoğraflar, nadide levhalar, mektuplar, kartpostallar ve özel koleksiyonlar da var işin içinde.

Benim sahaf maceram, herhalde Beyazıt’taki Sahaflar Çarşısı ile başlamıştır. İnsan nereye bakacağını şaşırıyordu, ama ben gittiğim sıralarda bile, eski kitaptan çok ders kitabı vardı. 1894 İstanbul Depremi’nin ardından, sahaflar, Hakkâklar Çarşısı’nın yerine geçmiş. “Tek katlı, ahşap, birbirine bitişik küçük dükkânlardan oluşan Sahaflar Çarşısı, resmi kayıtlara göre 6 Ocak 1950 tarihinde Beyazıt Çadırcılar Caddesi Sahaflar Çarşısı’nda vuku bulan yangında yanarak yok oldu,” diyor ‘Turkuaz’ sahaf Emin Nedret İşli. (NTV İstanbul Ansiklopedisi) Onun yerine, “Mülkiyeti İstanbul Belediyesi’ne ait olan kiralık dükkânlar şeklinde” bir çarşı düzenlendi. Burada, sadece eski kitap satışına izin vardı.

İyi ki de öyleymiş. İnsan burada hazineler bulabiliyor. Önceki yılın hazinesi benim için, nedense tamamen kaybettiğim Panait İstrati’lerin yerine aldığım kitaplardı; sanırım bütün Varlık’lar. Geçen yıl ise, iki sahaf arkadaştan Akba polisiyelerin epey eksiğini tamamlamıştım. Hatta iki Orhan Çakıroğlu cildi bile buldum. Bir de, çok sevdiğim, on ciltlik İki Çocuğun Devr-i Âlemi’nin üç cildini. Festival’e zaman zaman yazarlar da geliyor, zaten sahaflar da arkadaşımız oldu artık. Eksikliğini hissedeceğimiz kişi ise, Bodrum’da olan Erol Üyepazarcı. Kendisi, polisiye konusunda üstadımızdır.

Aslında Sahaf Festivali’ne her gün gelmek lazım. Eskiden festival dışında da sahafları gezecek vaktim vardı. Şimdi ise, ya bu alışkanlığımı kaybettim, ya vaktim kalmadı. Bir tek Kadıköy’deki Lütfü Seymen’e gidiyorum, o da çok ender. Bu yüzden de, Sahaf Festivali benim için küçük bir cennetten farksız. Hem bu sefer bastonsuz dolaşacağım. Bakalım, hayırlısı! Beni görenlerin en azından yarısının, “Ne güzel sizi buralarda görmek!” demesine inat, her gün gitmek isterim.

Boyuna festivale sık sık gitmek gerektiğini söyleyip duruyorum. Ama bunu yapmak için, orada sunulanlara meraklı olmak, gezmekten bile zevk almak şart. Kırk yedi senedir sahaflık yapan İbrahim Manav, “Sahaflık sevgiyle başlar. Kitap sevmeyen bir insan sahaflık yapamaz,” diyor. Sahaf gezgini de olamaz. Ders kitabı dışında hiç kitap okumamışsan, festivalde bulduklarının kıymetini bilemezsin ki. Eski üstatlardan biri, “Sahaflar açık üniversitedir,” demiş. Öyle değilse de olmalı. Çok da eğlenceli oluyor. Buna karşılık, sahafın da kitabı satarken onun kıymetini bilene, kütüphaneye yerleştirip kapağını açmayacak kişiye değil, onu okuyacak kişiye vermesini bekleriz. Bu da tecrübeli sahaf nasihati.

Bugün gidemedim, diye aklım kaldı dersem inanın. Kim bilir neler vardır? Daha çok bizim yazarlarımıza itibar ediyorum, çünkü onların kitapları ben evden eve taşınırken talana uğramışlar. Üç-dört yıldır eksikleri yerine koymaya çalışıyorum. Festivale gitmeme hayret edenlere de esas ben hayret ediyorum. Beni “buralarda” gördüğüne memnun olanlardan biri şaşkınlıkla, “Geçen yıl da fuarda görmüştüm,” dedi. Pardon ama, bizim işimiz ve başlıca bilgi, zevk kaynağımız ne? Kitap okuyor, kitaplardan konuşuyor, yazılar yazıp programlar yapıyor ve Kitap Fuarı ile Sahaflar Festivali’ni dolaşıyoruz. Siz de buyurun.

, , , , , , ,
Share
Share