Nedensellik ve haklılık

Nedensellik ve haklılık

Mehmet Erkurt
14 Ocak 2015

Nedensellikle haklılığı çok karıştırıyoruz birbirine. Biriktirdiğimiz sorgusuz bilgi ve duyguyu nerede, ne zaman kusacağımızı kestirmeye çalışmıyoruz pek. Ya da, çok seviyoruz kitlelere oynamayı.

Mekân, bir yayınevi. Mesela.

Sekreteri, editörleri, satış-pazarlama ekibi, grafik mutfağı, yayın yönetmeni… Köşede bir grup baskı provasına bakıyor. Renkte sorun var anlaşılan.

Biri Word’de yaptığı tablodan dertli, beriki gelmiş ona yardım ediyor.

Şu da, sosyal medyaya içerik hazırlıyor. Kulağında düşmeyen kulaklık. Ritim duyuluyor.

Alelade bir gün.

Derken kapı açılıyor. Duydun. Fark edesin tuttu. Kargodur herhalde. Belki görüşme için gelmiş biri. Yazar. Çizer. Çevirmen. Grafiker. Dışarıda bir toplantıdan dönen arkadaşın ya da.

Yok. Bir kişi değil. Kaç kişi…

…. diyemeden sen… Hatta ne olduğunu bile anlamadan… Canhıraş bir çığlık… derken ikincisi… Sonra da kulak zarını patlatacak türde bir patırtı. Silahı görmüş müydün?

Sandalyeni altından itercesine fırlıyorsun ayağa, aynı anda yere yıkılıyor bir arkadaşın. Kimdi… Neden… Melda?.. Selim?.. Ayşen?..

İyi de… ne ara girdim ben bu masanın altına? Niye… Kim bunlar… Ne olu…

*

7 Ocak 2015’te, Paris’teki haftalık siyasi mizah dergisi Charlie Hebdo’da yaşananları tekrar anlatmaya gerek yok. Bir daha asla yaşamayacak olanlardan, onların yokluğunda yaşanamayacaklardan söz edebiliriz belki. Olayın acısı bellekte bir iz değil yalnızca, karnımıza kadar inen bir sızı.

Zaten geçtiğimiz hafta hepsiyle tanışmış olmalısınız. Tanışmalısınız da. Yeni tanışacaksanız, vedanızı hazır edin. Öldüler. Öldürüldüler.

Tıpkı ofisimiz gibi bir yerde. Tıpkı… alelade günlerimizden birinde.

Katliamın, “hak”tan öte, Hak katında “erdem” olduğunu düşünebilmenin verdiği cesaretle. Öfkeliler tarafından. Kışkırmışlar tarafından. Kışkırtılmışlar tarafından.

Nedenleri neydi? Kimdi onlar? Önemsiz değil bu sorular; aksine, çok önemli. Konuşulacak o kısmı. Konuşulmalı da. Konuşuluyor da.

Ama kimler konuşuyor?

Ne önceliklerle?

Hangi vurgu ve itkilerle?

İşte, işin bu kısmı da çok, ama çok önemli.

*

Bir katliamın göze alınışı, katilin kendini “haklılık” temelinde ifade edişi etraflıca, göçmen politikaları, gelir adaletsizliği, toplum nezdinde oluşup siyasilerce pompalanan ırkçılık ve zenofobya gibi başlıklar altında, vicdanı hür bir bilimsel çerçevede ele alınmazsa, yarınlarımızın halihazırdaki tehlikesini katlayın üçe, beşe, on beşe. Dolayısıyla, evet, nedensellik olmazsa olmazımız.

Ancak…

Gerek gündelik sohbetlerimizde gerekse yazılı basında sırf “değinmiş olmak” amacıyla konu edilecekse bu gibi trajediler… işte orada, konuya lönk diye cinayetin “haklılık olasılığı”ndan (!) girilmez. Katliamda, ezber duygular ve gündelik teorilerden yola çıkarak bir “haklılık” aranmaz. Ayıptır. Yuh denir.

Ama yapılıyor. Çünkü bizler, nedensellikle haklılığı çok karıştırıyoruz birbirine. Biriktirdiğimiz sorgusuz bilgi ve duyguyu nerede, ne zaman kusacağımızı kestirmeye çalışmıyoruz pek. Ya da, çok seviyoruz kitlelere oynamayı. Neyse ki edebiyat, siyasilerin küçük büyük oyunlarından çok, insanın bu zaaflarını izlemeyi seviyor.

Denkleme önce basit ve asal noktasından bakmalı: Charlie Hebdo’da karikatür çizdiler, değinceleri hakaret olarak görüldüğü için de öldürüldüler. “İnanç” ve “fikir” gibi doğası gereği eleştiriye açık konularda, bilinçaltlarını çalkalayıp, yaratıcılıklarını eleştirinin dış çeperine kadar zorladılar ve katledildiler. Söze ve ifadeye, karşı söze cevap yoluyla değil, canlarıyla hesap verdiler.

İşte burada, sizler ve bizler söze hâlâ “katliamın haklılık olasılığı”yla giriyorsak…

… aklımız bize acilen mukayet olsun.

 

 

, , , , , , , , , , , ,
Share
Share