Mutlu dedektif aranıyor!

Mutlu dedektif aranıyor!

SEVİN OKYAY
Zamanlı Zamansız - 28 Kasım 2015

Şehrimizde çok seçkin bir polisiye yazarı var. Kahramanları adaletten yana, kendileri mutsuz olsa da başka insanlara adalet getirme yanlısı olan yazarlardan. Sayıları da pek fazla değil, dün Hakan Nesser’in sevdiğim dedektifi Van Veeteren’in bende olmayan bir macerasını okurken farkına vardım. O da çoğunluğa dahil mutsuz bir polis. Oysa şehrimizdeki yazarın dedektifi Kostas Haritos’un birazcık cahil, ağız dalaşını seven ve TV düşkünü olsa da çok sevdiği bir karısı, hukuk öğrencisi inatçı bir kızı var. Arada kapışsalar da gül gibi geçinip gidiyorlar denebilir.

Bu arada, Bedros Markaryan adıyla Heybeliada’da doğmuş olan (evi hâlâ duruyormuş) Petros Markaris, sadece polisiye yazmıyor. Almanca’dan her çevirmeni ürkütebilecek çevirileri var: Goethe’den Faust l ve Faust 2 ile Brecht’in Cesaret Ana’sı. Bu çalışmalar ona 2013’te, “Alman diline ve uluslararası kültürel ilişkilere seçkin katkısı için” Goethe Madalyası kazandırdı.

Bir faaliyet alanı daha var. Markaris birkaç oyun yazdı ve eski dostu Theo Angelopoulos ile senaryolar üzerinde çalıştı. Yönetmenin pek çok senaryosu, onun imzasını taşıyor. Ama bence yazdıkları içinde en etkileyicisi, duygulandırıcısı, üç yıl önce karşıdan karşıya geçerken görevde olmayan bir polisin kullandığı motosiklet altında kalarak ölen arkadaşı Angelopoulos’u andığı Sonsuzluk ve Bir Günlük. “Eternity and a Day / Sonsuzluk ve Bir Gün”ün senaryosu üzerinde birlikte çalışmışlardı, her zaman olduğu gibi tartışmışlardı. Markaris de Theo sonradan dediklerini inkâr etmesin diye bir kitap yazdı. Belli ki, arkadaşını kaybetmeye bir türlü alışamamış.

Markaris, Heybeliada Halk Kütüphanesini Koruma Derneği’nin davetiyle, bugün saat 13:30-16:00 arası, polisiye tarihçisi Erol Üyepazarcı ve polisiye yazarı Esmahan Aykol ile birlikte mekânı Heybeliada’da, Halki Palas’ta olacak. Yakında olan ya da görmek isteyenin haberi olsun.

Peki, mutlu dedektifler ne olacak? Aklımıza gelenleri hemen sıralayalım. Bir numarada Donna Leon’un Venedikli Commisario’su Guido Brunetti var. İki çocuklarıyla, her anlamıyla mutlu bir evlilik. Nefis yemekler, ikisinin de okumayı sevdiği (farklı farklı) kitaplar ve adaletin yerine gelmesi konusundaki ortak takıntıları.

Başka? Simenon’un eşsiz Maigret’si, tabii. Burada da yemek faslı önemli. Mme Maigret güzel yemekler yapıyor, kocası gelene kadar bekleyip yemeğini ısıtıyor. Yalnız bir ara Michelin kursuna gitmeye kalktı da, zavallı başmüfettiş tuhaf yemeklerden kurtulmak için evden nasıl kaçacağını şaşırmıştı. Karı-koca polisiyeciler Maj Sjöwall ile Per Wahlöö’nun yarattıkları, İsveç polisiyesinin öncüsü sayılabilecek Martin Beck ise, iki yeniyetme çocuğuna rağmen karısından ayrıldı; ama, sonradan tanıştığı bir hanımla, evlenmese de, mutlu bir beraberlik yaşadı.

Ruth Rendell’in 1964’ten beri yazdığı serinin kahramanı Başmüfettiş Reginald Wexford da çok sevdiğimiz namuslu polislerdendir. (Pek bulunmuyor da… Kurmacada, tabii!) Karısı Dora, kızları Sheila ve Sylvia ile sakin denebilecek bir ilişkileri vardır. Kızlarından birini daha çok sevmesi bazen sorun çıkarsa da. Wexford, ilgisini çeken konularla, modern bir roman kahramanı da sayılabilir.

Kitapları Türkçe’ye çevrilmemiş yazarların kahramanları arasında da ‘mutlu’ olanların varlığından söz ediliyor. Ne yazık ki, bazılarını okumadım. Ama bir soruşturmada da, bizim yukarıdaki kısacık listemizde bulunanlardan bazıları yok.

Meseleyi iyice abartıp TV dizisi McMillan and Wife’tan (çok da eskidir) söz etmelerini ise ciddiye alamıyorum.

Normalde sevdiğimiz polis dedektifleri/müfettişleri orta yaşlı, huysuz, arkadaşları arasında pek sevilmeyen iyi polisler. Dünyayla sorunlarını çözümlemek için güvendikleri şey ise içki. Hepsi içiyor. Lawrence Block’un Matt Scudder’ı ile birlikte AA toplantılarına gittik, iyi bir ilişkiyi yürütemeyişini gördük, gene de çok severiz. İskandinavlardan Kurt Wallander (bu yıl ölen Henning Mankell’in kahramanı) ve Jo (‘Yuu’ okunuyor, benim gibi ‘Co’ deyip de sağda-solda rezil olmayın!) Nesbo’nun (kendisi aynı zamanda ekonomist ve rockçı) Harry Hole’u gibi. Sicilyalı Salvo Montalbano ise (halen yazan, 90 yaşındaki muhteşem Andre Camilleri) aşırı içmiyor. Ama bu, şarabın günlük hayatın bir parçası olduğu ülkelerden gelen çoğu dedektif için geçerli. Otoriteye karşı olduğu söylenir. Livia ile ilişkisine gelince, evlenecek de, ayrılacak gibi de görünmüyorlar. Ama depresif bir karakter değil. Caz meraklısı da değil. Oysa bu grupta cazı çok sevenler var. En tanınmış örneği ise L.A.’in geçimsiz polisi (bir dönem, özel dedektifi) Hieronymous “Harry” Bosch. Zaten yazar Connelly’nin kendisi (korku yazarı Peter Straub gibi) cazı öyle sever ki, bir kitabıyla CD bile vermiştir.

Petros Markaris’i bahane ederek daldığımız bu konu belli ki bitmeyecek. En iyisi bunu bir tez konusu yapalım da, Heybeliada’ya gitmeyi düşünecek olanlara vapurlar ile Mavi Marmara motorlarını tavsiye edelim. Olmazsa da üstadın kitaplarına buyurun. Olmadı, senaryosunu yazdığı bir Angelopoulos filmi izleyin. Unutmadan, “Bulutları Beklerken”de de Yeşim Ustaoğlu ile çalışmıştı.

 

Share
Share