Keşke bu kadar saçmalamasak artık

Keşke bu kadar saçmalamasak artık

Mehmet Erkurt
25 Temmuz 2014

Mario Levi kim mi? Katliam yapan bir devlete karşı sürdürülen boykota asla konu olamayacak bir yazar. Irkçılığın bitmez öfkesine malzeme edilse bile, ülkesi ve çevresiyle sürdürdüğü barışı asla sarsmayan biri. Sarsmak ne kelime, o barışı her gün inşa etmek için çalışanlardan biri.

Bugün Ruşen Çakır’ın Arkadaşıma dokunma! başlıklı yazısını okuyunca, bitmeyen zaaflarımız döküldü yine. Ülkemizde hep olan, ama Suriyeli mülteciler üzerinden yine yükselişe geçen yabancı düşmanlığı, ayrımcılık ve ırkçılığa vurgu yapıyordu Çakır.

Sonra konu Mario Levi’ye yöneltilen boykota geldi. Levi’nin kitaplarını “Yahudi ürünleri” olarak niteleyenler, ona öfke püskürenler, bilmiyorum, yazarın sağduyulu tweet’lerini okuyunca biraz olsun silkelendiler mi. Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik de aynı sağduyuyu kendi açıklamasında gösterdi.

Peki Mario Levi kim mi? Katliam yapan bir devlete karşı sürdürülen boykota asla konu olamayacak bir yazar. Irkçılığın bitmez öfkesine malzeme edilse bile, ülkesi ve çevresiyle sürdürdüğü barışı asla sarsmayan biri. Sarsmak ne kelime, o barışı her gün inşa etmek için çalışanlardan biri.

***

Boykot ciddi bir tepki aracı, kuşkusuz. Samimiyet, tutarlılık ve istikrar gerektiren türden. En basit düzeyde, hayatımızdan belli konfor noktalarını elemeye zorlar. En çetrefil haliyle, ciddi bir mesaiyi gerekli kılar. Birtakım cümlelerin kurulmasını, belli önerilerin tekrarlanmasını, bazı alışkanlıkların “bir süreliğine de olsa” bırakılmasını talep eder.

Zor mudur? Tartışılır. Kişisine göre değişir. Şekli ve sürekliliği, o kişi ya da kişilerin karakterine ve yaşayışına bağlıdır. Akla yatkınlığı da öyle. Yarara ya da zarara olan yakınlığı ise, boykota konu olan meseleye bakışın samimiyeti ve akılcılığı kadar, olan biteni aslı ve esasıyla görme kabiliyetine -ve niyetine?- göre değişir. Neyi, niçin boykot ettiğimizi unuttuğumuz noktada, tehlike başlar.

Düz mantıkçı, basit, milliyetçi ve dışlayıcı aidiyet ilişkileri kurarak, bireyleri boykot etmeye başladığımız anlar gibi. Böyle bir boykot nasıl yapılır ve nereye varır, farkında mıyız?

Kısa menzilli gözlerimin gördükleri şunlar: Güzel bir nefret kampanyası başlatırsınız, kolaydır. Önce sorunlu bir aidiyet ilişkisi kurarsınız; “Ahanda bu milletten! Buyur şu dinden! Zaten o mahalleden!” diye aksak bir düzmantık köprüsü inşa eder, bir “kısayol” asfaltı dökersiniz. Sonra başlatırsınız boykotu, zevkle izlersiniz yarattığınız karmaşayı.

Yok yere. Bir cümleyle. Güruh halinde. Yıka döke.

Mario Levi, bu duruma ve bugüne çok güzel, bir o kadar da acı bir örnek. Mahallemizde sözü duyulan bir zıpçıktının parmakla gösterdiği birini hemen birleşip sindirmemiz gibi, aldık onu da Twitter Mahallesi’nin zembereği bozuk çene ve mantık yapısına. Neyse ki yazarlar, sanatçılar ve sanatçı grupları “Mario Levi okumayın, kitaplarını satın almayın!” diyenlere karşı Levi’ye sahip çıktıklarını, bu deliliğe derhal bir son verilmesini vurgulayan cümleleriyle ses yükseltiyorlar.

Son verilmesi gereken deliliklerimiz de bitmiyor, saçmalıklarımız da. Ama, keşke bu kadar saçmalamasak artık.

Herkese, linçsever dokunuşlardan korumak istediği arkadaşlarıyla birlikte, barış dolu bir bayram dilerim.

, , , , , , , , , ,
Share
Share