Kaybedilmeyecek bir hayat

Kaybedilmeyecek bir hayat

Mehmet Erkurt
26 Ağustos 2014

Cem Ersavcı’yla, objektifinden dünyaya değil, gözlerinden şahsına bakarak tanışma şansını bir gün elde edeceğime adım gibi emindim. Olmadı. Gecikmek, bazen öyle büyük bir kayıp ki.

(Fotoğraf: Cem Ersavcı)

Az önce oturmuştum bilgisayarın başına. Aklım kütüphanelerinde öldürülen çocuklarla dopdolu, bambaşka bir isyanın eğişindeydi ki, çok acı bir ölüm haberiyle sarsıldım: Fotoğrafçı Cem Ersavcı, birkaç gün önce geçirdiği motosiklet kazası sonucu, bu sabah hastanede hayatını kaybetmiş.

Oysa bu kadar güzel kadrajlanıp arşivlenmiş, canlılığıyla bu kadar belleğe dokunmuş bir hayat, nasıl kaybedilebilirdi ki?

Kaydedilirdi, hem de nasıl kaydedilirdi. Ama kaybedilemezdi.

Hiç tanışma şansı yaratamadığım Cem Ersavcı’yla, çok sevdiğim bazı ortak arkadaşlarımız vardı. İnsanı sağaltan, her temasta hayata doluluk katan arkadaşlar bunlar. İnsana yaşadığını hissettiren türde arkadaşlar. Onlar sayesinde bir gün, Cem Ersavcı’yla, objektifinden dünyaya değil, gözlerinden şahsına bakarak tanışma şansını elde edeceğime adım gibi emindim. Olmadı. Gecikmek, bazen öyle büyük bir kayıp ki.

cemersavci

1982’de doğdu Cem Ersavcı. Yıldız Teknik Üniversitesi Fotoğraf ve Video Programı’ndan mezun olduktan sonra, Danimarka’da gazetecilik ve fotomuhabirlik atölyesinde çalıştı. Tutkunu olduğu bu alana yönelik yüksek lisans programını, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fotoğraf Anasanat Dalı’nda tamamladı. 2005 yılından düne kadar pek çok sergiye katıldı.

Kişisel anlatıları asla arka plana atmayacak, bütünleyici bir bakışın taşıyıcısı olarak, şu cümlesi, tam da onu ifade eden ruhu yansıtıyor: “Gündelik olaylardan ziyade günümüze dair durumlarla ilgileniyorum; çalışmalarımın, insanın yeryüzüyle kurduğu ilişki bağlamında okunabilmesini umuyorum.”

Gezi protestoları esnasında çektiği, zamanı dondurup algıları dolduran kareleri sayesinde, bir anlamda Cem’den “geç” haberdar olmuş insanlardanım. Orada, şehrin o betonlaşmış, devlet şiddetiyle dağlanmış alanlarında bile, insanların “yeryüzüyle kurduğu ilişki” apaçıktır fotoğraflarında. Şimdi o kareleri hatırladıkça, ona sorulacak ne çok soru olduğunu düşünüyorum. O âna, Gezi’ye dair. Mesleğine, insana ve olaylara bakışına dair. Fotoğrafladığı nesneyle kendisi arasına koyduğu mesafenin göze görünmeyen yakınlığına ve uzaklığına dair…

Galiba sorular ve tanışmalar gerçekten ertelenmemeli. Çünkü ölümün kendisi de, taciri de hep alesta, hep aceleci.

Cem Ersavcı’yı hatırlamak, hatırlattıklarından da güç almak olacak. Hayatı onunla görmek başka bir deneyimin adı. Ve başka bir öykünün…

 

 

, , , , , , ,
Share
Share