Hey, Hocaefendi! Öğrencileri Rahat Bırak!

Hey, Hocaefendi! Öğrencileri Rahat Bırak!

Çağlayan Çevik
03 Ocak 2013

Bundan kısa bir süre önce Başbakan Erdoğan, Göktürk 2 isimli Türk Malı uydunun göğe doğru uçurulması için ODTÜ’ye gitmişti. Yıllardır gerek harç paraları ile ilgili protestolarıyla, gerek YÖK protestolarıyla, gerek HES protestolarıyla, gerekse başka kimi meseleler dolayısıyla ‘üniversite’ öğrencilerinin hiçbiri öğrenciliğini yapmıyor ‘asilik’ ediyordu. Bu, o öğrencilerin hiçbirinin imam hatip mezunu olmamasına bağlanmıştı. Ama asıl sebep şuydu; “Devlet uslu ve uysal bendeler ister”di. (Bu özlü sözde yer alan ‘bende’ kelimesi için lütfen sözlüğe bakınız…) Haliyle, isyanın olduğu yerde derin kuyular kazmak iktidar geleneği olduğu için, yeni kuyular kazılmaya başlanmıştı bile… Binlerce polis eşliğinde gidilmişti ODTÜ’ye. Dostlar alışverişte görsün misali, sanki geçit resmi yaparcasına zırhlı araçlarla düşülmüştü yollara. Ne de olsa karşılarına öğrenci değil ‘terörist’ çıkacaktı. Son zamanlarda tecrübeyle sabitti ki, üniversite öğrencilerinin hiçbiri okulda öğrencilik yapmıyordu. Bunun için tutuklu öğrenci sayısına bakmak bile yeterliydi. Üstelik o tutuklu binlerce öğrencinin yüzlercesi, ‘harç paralarını’ protesto etmişti. Oysa protesto ettikleri harç paraları kalktığı halde onların tutukluluk hali kalkmamıştı!

Alâ-yı vâlâ ile uydu göğe uçuruldu. Tam o esnada ODTÜ’den dumanlar yükseldi. Tam techizatlı polisler ODTÜ’yü işgale gelmişlerdi adeta; terörist ODTÜ’lüler(!) de ODTÜ’yü vermemek niyetindeydiler adeta. Önce protesto, ardından çatışma başladı. Uslu ve uysal bendeler olunmayacağını gösterdiler. Gerçekler de burada bitti. Devamında ‘Üç Kuruşluk’ bir oyun başladı.

Oyunumuzda sahne Türkiye. Kahramanlar muhtelif. Lakin senaryo çok basit.

Evvelâ bakanlardan veya vekillerden biri çıkıp o öğrencilerin zaten öğrencilik yapmadığını beyan edecektir. Bunun akabinde, işareti alan kimi gazete ve televizyonlar ODTÜ’lülerin memleketin refahı ve ferahı adına bu kadar elzem bir icad olan Göktürk 2 uydusunu protesto ederek aslında istikbalimize ne kadar menfi surette tavır aldıklarını beyan edeceklerdir. Yani devletin uslu ve uysal bendeleri kendilerine düşen görevi yerine getirmeye başlayacak ve hedefi gösterecektir. Onlar öğrenci değil teröristtir! Binlerce polis yine bir yıllık gaz bombası stokunu birkaç saat içerisinde tüketerek cümle vatandaşın vergisiyle alınan, ‘kimi bakanlara göre’ sağlığa zararlı olmayan mühimmatı, tek seferde “atış serbest” emriyle öğrencilerin üzerine boşaltırken birileri yaralanacaktır. Yaralanan öğrenci hastaneye kaldırılacaktır. Ama uslu ve uysal bendeler bunu şöyle aktaracaktır: O öğrenci polis yaraladı! Sonra onlarca polisin yaralı olduğu haberleri dolaşacaktır ortalıkta. İkinci gün görev başında polise mukavemet eyleyen öğrencilerin tek tek evlerine uğranacaktır. Neden böyle edepsizlikler yaptıkları, kibar bir dille sorulacaktır. Ama teröristler yine iş başındadır. Hepsinin evinde aynı masal kitapları vardır. Denizmiş, Hüseyinmiş, Yusufmuş, Ahmetmiş, Mehmetmiş tuhaf isimli masal insanlarının kitapları, yazıları vardır ellerinin altında… Ama bu, senaryonun klişelerden oluşan kısmı. Asıl yaratıcı kısmında, aslan payı yine üniversitelerin olacaktır.

Adeta geleceğin Türkiyesi’nde şekil ve içerik değiştirecek eğitim kurumlarında ‘müderris’ olma yarışına girmiştir rektörler, akademisyenler. Alelacele bir yazı döşenirler. Şimdiye kadar yürüttükleri hiçbir işte bu kadar eline çabuk olamayan rektörler, hemen bir araya gelip “efradını camii ağyarını mani” bir metin döşenirler. ODTÜ öğrencilerinin bu yakışıksız hareketini kınadıklarını beyan ederler. Burası top sahası mı evladım, keserim bak topunuzu derler. Çünkü bilmektedirler ki, ODTÜ’de yakılan ateş önlem alınmazsa kendi okullarına da sıçrayacaktır. ODTÜ’lü akademisyenlere ‘Olmaz olsun böyle öğretmen!’ diyen Başbakan’a layık birer ilim adamı olmak adına ellerinden geleni yaparlar. Ama o da ne! Birileri senaryoyu beğenmez. Üstelik uslu ve uysal bendeler olması istenen öğrencilerdir beğenmeyenler. Hemen galeyana gelirler. Öğrenci değil ‘stajyer terörist’ olduklarını gösterirler. Birileri rektörlük binasını işgal eder ki, fukara adam çıkamasın çok sevdiği makamından. Diğerleri imzanı çek der, okul kantininde eylem yapar. Bu kez öğrenciler, kimi akademisyenler ve başka üniversiteler, asilerin başı ezilmeden seslerini çıkarmaya başlarlar. Biz ODTÜ’nün yanındayız derler… Peki ODTÜ ne yaptı da onların yanındadır, diye sorar seyirci.

Artık birileri sormaya başladığı anda da senaryo karışır zaten. Daha çok sormak gerekiyor fakat. Ne oluyor diye. ODTÜ’de değil, memlekette ne oluyor diye. Birileri Tevfik Fikret’in şiirini hatırlatıyor ısrarla, “fikri hür vicdanı hür” diye bağırıyorlar ortalıkta. Birileri de tamamen yanlış anlayarak, Tevfik Fikret’in çağdaşı Mehmet Akif’in şiirini hatırlatır tekbir sesleriyle.  “Asım’ın nesliyiz biz” derler ellerindeki satırlarla şişme Noel Baba’ları bıçaklayarak… Ve perde olağanüstü bir müzikle kapanır…

Pink Floyd’un Wall albümünden bir şarkı çalmaktadır. Another Brick In The Wall’dur bu şarkı… Şarkıda sık sık “Eğitime ihtiyacımız yok” sözleri zikredilse de, asıl söylenmek istenen basittir: Şarkı belli eğitim sistemlerinde ve özelde yönetici ve öğretmenlerin, öğrencilerin yeteneklerini, kapasitelerini, yaratıcılıklarını ve kişiliklerini hiç dikkate almayarak onları isimsiz, sessiz, sıradan insanlar yapmalarına karşı yazılmış bir şarkıdır. Şarkının videosundaki öğretmen, açıkça kalıplaşmış tek tip insan yaratmayı hedefleyen öğretmen yapısına eleştiridir. Sınıfta öğrencileri küçük düşüren, onlara kendi yeteneklerini geliştirme fırsatı vermeyip tek bir tornadan çıkmış görüntüsü kazandırmaya çalışan öğretmenler kastedilir.

“Eğitime ihtiyacımız yok
Düşünce denetimine de ihtiyacımız yok
Sınıflarda aşağılanmaya da
Öğretmenler rahat bırakın çocukları
Hey öğretmen! rahat bırak biz çocukları
Hepsi hepsi, yalnızca duvardaki bir başka tuğla
Hepsi hepsi, yalnızca duvardaki bir başka tuğlasın sen…”

Madem tuhaf bir gerçek, tuhaf bir senaryo ve tuhaf bir şarkıyla dolu bir yazıydı bu, tuhaf bir şekilde meşhur olayı da anlatmalı. Pink Floyd bu albümü kaydederken, az yukarda bahsi geçen şarkıda İngiltere’de Islington Green School öğrencilerinden oluşan bir koro kullanılmıştı. Bu tarihte Islinton Green School’un 800 öğrencisinden yalnızca 24’ü sınıfı geçebilmişti. Sağcı gazete Daily Mail, bunun sorumlusunun ‘bu çocukları böyle yetiştiren olmaz olasıca öğretmenler’ olduğuna kanaat getirip, hemen okul müdiresinin bir fotoğrafını yayımlamış ve 60’larda genç komünist partinin üyesi olduğunu ilan etmişti. Birileri çocuklara bu sözlerin söyletildiğini tartışırken, birileri daha farklı hesaplar peşine düşmüştü… Dönemin Londra eğitim müdiresi Patricia Kirwin de tüm bu olanlar üzerine soruşturma başlattığını bildirmişti…

Daha çok şey söylenecek, anlatılacak ODTÜ’de ve sonrasında yaşananlara dair. Ama yıllar önce yazılmış masallar ve gerçekten yaşanmış olaylar ‘asi’ olarak adlandırılanların aslında haklı olduğunu ve hâlâ bunu göremeyenlerin GÖRMESİ GEREKTİĞİni anlatıyor. ODTÜ’de ve sonrasında yaşananlar biraz da bu açıdan önemli… Herkesin ‘hayır’ deme hakkı vardır. HAYIR diyenlere gaz bombası atmaya, hayır dediği için evine baskınlar düzenlemeye, uslu ve uysal bendeler aracılığıyla gözlerin bağlanmasına ise kimsenin hakkı yoktur! ODTÜ yine ilim irfan yuvası kimliğiyle bizi bir konuda aydınlatmıştır… (umarım)

Share
Share