Gracias Miss Baez

Gracias Miss Baez

SEVİN OKYAY
Zamanlı Zamansız - 04 Temmuz 2015

Hep o bildiğimiz Joan Baez. Aynı şeylere inanıyor, tavrı da hiç değişmemiş. Her zaman protest bir şarkıcıydı, bugün de öyle. Hakiki bir protestocudur üstelik. Olduğu yerde yazıp söylemekle kalmaz, gidip inandığını yapar.

Doğrusu, 22. İstanbul Caz Festivali programına bakarken Joan Baez on bir yıl sonra yeniden bizi ziyarete geliyor diye sevinsem de, konserini koşarak gideceğim ilk beş konser arasına da koymamıştım. Çünkü önce cazcı konserlerini seçmiştim: James Blood Ulmer’li Charnett Moffet, Tigran Hamasyan, Chris Potter dörtlüsü, WeeD feat. Ernst Reijseger ve elbette sevgili Marcus Miller’im. Şöyle söyleyeyim: Sadece WeeD’e gidebildim, Potter’dan halen umutluyum.

Buna karşılık, kardeşim sayesinde Joan Baez’e gittim. Beni, “Gelirse gitmemek olmaz,” diye azarladı. Aslında bir gece önce Şenol’ların konserinde (WeeD), her zamanki gibi haddimi bilmeyerek sakat dizimle tempo tuttuğum ve hatta bu tempoya elimi dizime vurarak da katıldığım için berbat durumdaydım. Gittim ama… Sakatlığım hatırına arka kapıdan alındım. Umut beni merdivenlerden indirdi. Güzel de bir yerim vardı, arkadaşlar sağolsun. Ama oturacak yerler çok alçaktı. Daha (zorla) otururken, “Ben buradan nasıl kalkacağım?” diye düşünmeye başlamıştım. Haklıymışım, ciddi destek gerekti.

Ama değerdi, doğrusu! Özellikle kıskanan, hele hele eskileri hatırlayan arkadaşlarımı hedef alarak söyleyeyim ki, unutulmaz bir konserdi! Allah bazen nankör kullarına da yardım ediyor. Konseri, sanatçının iki gün önce tanıdığı Murat Tırnak, bir flüt solo ile açtı. Sonra Baez, gitarıyla sahneye çıktı ve konsere “God Is God” ile başladı. Derken, mülti-enstrümentalist elemanı Dirk Powell ile vurmalılarda Gabriel Harris’i takdim etti. Asistanı Grace Stumberg de zaman zaman vokale katıldı. Bu isimlerden iki tanesi için sevgili Zeynep Oral’a teşekkür etmek istiyorum. “Büyük Orkestra”nın iki elemanının isimleriyle soyadlarını Google’dan bulmuştum ama Zeynep, senin yazın olmasa Murat soyadsız kalacaktı, Grace de az daha Emma oluyordu. Malum, kulak da pek duymuyor! Ruha hitap eden yazılarınla, gazeteci sorumluluğunla, sadece okurlara değil, yazarlara da hitap etmen, destek olman ne güzel!

Joan Baez zamanla birlikte çok az değişen insanlardan. Üstelik hiçbir yapay katkısı olmadığı halde. Aynı duruş, aynı saçlar (eh, beyazlanıyor tabii), aynı yüz, sanki bildiğimiz giysiler… Hep o bildiğimiz Joan Baez. Aynı şeylere inanıyor, tavrı da hiç değişmemiş. Her zaman protest bir şarkıcıydı, bugün de öyle. Hakiki bir protestocudur üstelik. Olduğu yerde yazıp söylemekle kalmaz, gidip inandığını yapar. Ülkesinden gelir gelmez ayağının tozuyla Grup Yorum’un Bakırköy’deki engellenmek istenen konserine çıkıp onlarla birlikte şarkı söylemişti. Bu konserde de, Kardeş Türküler’i konuk etti, onların Gezi türküsü “Tencere Tava Hep Aynı Hava”yı birlikte söylediler. Baez, teşviklere kapılıp, belinde kırmızı fularıyla göbek atma girişiminde de bulundu. Yeni başlayan biri için pek fena olmadığı söylenebilir. Meşhur “Dona Dona”yı söylerken, şarkının bir dörtlüğünde de Kardeş Türküler ona Kürtçe eşlik etti. İşleri bu zaten, çeşitli dillerden türküleri kardeş etmek.

“House of the Rising Sun”, “Jerusalem”, “Swing Low, Sweet Chariot”, “Diamonds & Rust”, “Gracias A La Vida”, hatta “Donna Donna”, hepsi bir yana ama beni en çok etkileyen gene de “Hiroşima” adıyla da bilinen “Kız Çocuğu” şiiri oldu. Nazım Hikmet’in yazdığı şiirin bestesi Zülfü Livaneli’ye ait. “Kapıları çalan benim / Kapıları birer birer / Gözünüze görünemem / Göze görünmez ölüler.” Bütün ölen çocuklar için, yıllar sonra lösemiden ölen Hiroşima kurbanı Sadako Sasaki için. Hani bin kâğıt turna katlarsa iyileşeceğine inanıyordu, ama 644’üncü turnada ölmüştü. Onun için, ölen bütün çocuklar için, Berkin’imiz için. “Çocuklar öldürülmesin / Şeker de yiyebilsinler.” Kâğıttan destek alsa da, baştan sona Türkçe okudu. Takıldığı yerde, bu sefer bizden destek bekledi. Açık Hava korosu da onu yalnız bırakmadı.

Kardeş Türküler ve tencere-tavalar sırasında zaten seyircilerden “Her Yer Taksim Her Yer Direniş!” sloganı yükselmişti. Bu kadar değil ama… Vurmalı çalgıcı Gabriel Harris bir solo yaptı, solosunun sonunda da donanımın arkasından bir LGBT bayrağı çıkarıp sallamaya başladı. Galiba Baez de şaşırdı. Meğer o Grup Yorum’a arkadaşlık ederken, Harris de Onur Yürüyüşü’ne katılmış, gaz altı olmuş, hatıra diye bir LGBT bayrağı almış. Arkalardan bir yerden bir ses yükseldi: “Nerdesin aşkım?”

Uykusu olduğunu söyledi, sabah erkenden uçağa binecekmiş. Ama gene de geri döndü, bis yaptı. Dünyanın en güzel aşk şarkısı olduğunu söylediği “Imagine” ve büyük aşkı Bob Dylan’dan son bir parça: “Blowin’ in the Wind”. Sonra da el sallayıp gitti, ama dönme vaadinde bulundu.

Güle güle Miss Baez, muchos gracias.

 

, , , , , , , , , , , , , , , ,
Share
Share