E-içerik elle tutulur bir şey içerecek mi?..

E-içerik elle tutulur bir şey içerecek mi?..

Ayşe Yüksel Durukan
15 Şubat 2013

Birbirimizle iletişim kurabilmek için kelimeleri oluşturduk. Mağaralarda ham humlarken ilk kelime/ler neydi, nasıl döküldü ağzımızdan, bilmiyorum. Ama kelimeler için, mutlaka epey zaman harcadık. Hayvanları ve çıkardıkları sesleri de gözlemlemiş olabiliriz. Konuştuğumuz dilleri bir şekilde meydana getirdik. Dil dediğimiz, bu anlamda, bilgi aktarımı yapabilmek için oluşturulan bir tür teknoloji değil mi?

İnsanlığın yazılı metne geçişi de kolay olmadı; her toplum kendine göre bir yol izledi. Yazılı metinler kutsaldı, öyle her önüne gelen yazamazdı; eğitimi, seremonileri vardı. İlk yazılı metinler nelerdi tam bilmiyoruz; aklımıza gelen Sümer dili ve Mısır hiyeroglifleri var. Hititler tablet kullanıyorlardı. Onlarınki pişirilmiş kil tabletlerdi ama, bizse e-tabletler kullanıyoruz (hepimiz değil, henüz). Hâlâ Hititlerden kalma kelimelerimiz var Türkçe’de. Ortaçağ’a geldiğimizde ise yazmanlar, vaka-ı nüvisler ve elyazmaları vardı. Onların yazdıkları, sıradan ölümlülerin eylemleri olmadığı gibi, halkın çoğunluğunun da içeriğe “şöyle bir göz atması” falan söz konusu değildi. Umberto Eco’nun Gülün Adı adlı romanını anımsayın, insanlar o yazılı metinlere ulaşmak için neler çekti!

Sonraları matbaa icat edildi. Yazılı bildiriler, kitaplar çoğunluğa ulaşır oldu. Metinlerin kutsallığı kalmadı ama ürkütücülüğünü korudu herbiri. Bu kez yazarlar tanrı katına yerleşti. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında ise Internet ,daha doğrusu “World Wide Web” ile çoğalma değil patlama geldi. Sınırlar falan kalmamıştı, zaman da harcamıyordunuz. Herkes her metne ulaşıyordu; özellikle mesleki iletişim kuranlar. Yazar bir kat aşağı indi. Internet de değişimini sürdürdü. Anımsıyorum, 1996-97 yılında ‘dancing baby’ çıktığında olay olmuştu; birbirimize gönderip duruyorduk. Daha Google bile yoktu ortalıkta. Bu gün ise Google’la konuşacağımız günlerin yakın olduğunu düşünüyoruz. Ya yazılı metin, o da yolcu mu? Neden böyle düşünüyorum?

Çocuklarımız ve gençlerimiz için basılı kitap nerede duruyor? Öğrenciler yazılı metinleri, basılı kitapları durağan bir öğe olarak algılıyorlar. Onların yaşamlarına baktığımızda, haksız da sayılmazlar. Düşünsenize, cep telefonundan kütüphanedeki tüm verilere ulaşabiliyorlar. Aralarında paldır küldür veri alıp verebiliyorken, google’layıp istedikleri (!) bilgilere (!) erişebiliyorlarken… o ulaştıkları yerler, bilgiler bazen geçerli olmasa da…

Evet, evlerinde hiç kitap okunmayan ailelerimiz var. Ders kitapları haricinde hiç basılı kitabı bile olmayan okullarımız var. Türkiye toplumu daha sözlü anlatımdan yazılıya tam da geçememişken televizyonla, ardından da Internet’le tanıştı. Yine de eskiye nazaran daha çok kitap basılmaya ve okunmaya başlandı. Fotoğraf/imge, video/film metnin yerini alabilir mi?

1980’lı yıllarda MTV ekranından ayrılamayan gençleri düşünün, oyunların dayanılmaz cazibesini hayal edin. İlginç bazı noktalara da değinmek isterim: Harry Potter filmleri çocukların öyle ilgisini çekti ki, oturup o tuğla kalınlığındaki kitapları yuttular. Muhteşem Yüzyıl televizyonda öyle bir cazibe yarattı ki, insanlar tarih kitaplarına sarıldılar. Ülkemizde daha çok insan roman yazıyor, araştırma yapıyor, belgesel yayınlıyor. Biraz gayretle, okumayı alışkanlık haIine dönüştürebilirler. Internet bizi tam esir alamadı ya da henüz alamadı. Giderek daha çok gencin ekran önünde zaman geçirdiğini düşünürsek, bunun olumsuzluklarını anlatmamız gerek.

Ekran okuması mı yoksa kağıttan okuma mı faydalı? Henüz tam bilemiyoruz, bu konuda araştırmalar çokça yapılmış değil; hele ülkemizde hiç yapılmadı. Bir kitaba,basılı bir ürüne uzun uzun bakıp kafanızda çeşitli fikirler üretebilirsiniz ve bu düşünce silsilesi içinde zihninizi çelenlere yer yoktur; sadece okur ve metin karşı karşıyadır. Ama ekran okumalarında, gerek bağlantılar gerekse teknik bazı düzenlemeler yüzünden düşünce üretiminde o kadar pürüzsüz ve arızasız değilsiniz.

Milli Eğitim Bakanlığı FATİH projesini hayata geçirmeye hazırlanıyor. Bu projeyle öğrencilerimize e-içerik sağlayacağız. Böylece bir çok kaynağa tabletlerden ulaşabilecek öğrenciler; ki o kaynakların özenle seçilmesi/hazırlanması ve gereksiz sınırlandırmaların yapılmaması gerekiyor. Özel okullar ise Moodle, Edmodo, Haiku gibi bazı sayısal uygulamalara geçtiler.

Öğrencilerimizi deney fareleri yapmamamız, öğretmenlerimizi de hem pedagojik hem de teknik yönden iyi donatmamız, okul kütüphanelerinin ve okul kütüphanecilerinin de bunun ayrılmaz bir parçası olduğunu bilmemiz gerekiyor. Teknoloji her şey değildir. Bize bir çok kolaylıklar sağlar, araç olarak iyidir; amaç haline gelmemelidir. Öğrencilerimize baskıcı olmayı bıraktığımız anda okumaya heveslendiklerini görüyoruz. Özgürce okumalarına rehberlik etsek yeter. Onları ilgilendiren konuları işleyen, yaşamlarına dokunan noktalar oldukça okuyorlar.

Kitaplar bizi bir çok zorlu yoldan geçirir, nefes almamızı sağlar. Bilgiden bilgeliğe geçişi sağlar.

Metnin gizemi hep kalacaktır. İyi kitaplar sıkı dostluklar kurar.

Görsel: Flickr

, , , , , , , , , , , ,
Share
Share