Devrimiz daim olsun!

Devrimiz daim olsun!

SEVİN OKYAY
Zamanlı Zamansız - 12 Eylül 2015

ON8 Blog’da komşum Ahmet Büke’yi her hafta sektirmeden okuyorum. Çünkü “Sosyal Ayrıntılar Ansiklopedisi” köşesindeki hikâyelerini çok seviyorum, kendisinin de, birkaç defa duyurduğum gibi, hayranıyım. Hatta, ON8’den çıkan ikinci hikâye kitabı İnsan Kendine de İyi Gelir hakkında yazı yazarken acaba sadece “Çok sevdim, çok!” desem tuhaf olur mu, diye bile düşündüm. Olmazdı herhalde. Neyse ki, Büke, Özlem Karahan ile yaptığı söyleşide bu seçkiyi nasıl yaptıklarını şöyle tarif etmiş: “İlk öykü ile başlayan ve son öykü ile kapanan bir daire, daha doğrusu bir devri daim oldu.” Öyleyse, diyorum, devrimiz daim olsun! Ben şahsen kitabı üç kere döndürdüm.

Ahmet Büke bir ortak arkadaşımıza bu hikâyelerin her yerde geçiyor olabileceğini söylemiş. Doğrusu pek sanmam. İlle de Gördesli bir çocuğun mahallesinde geçiyor olmasa bile (sonradan belirttiği gibi) bir Ege mahallesinde geçtikleri hissini veriyorlar insana. Öte yandan, fantastik yanları da var. Ama yazar, siyasi olanı nasıl hikâyesine yediriyorsa, fantastik olanı da yediriyor. Hatta bazı ani geçişler, ana karakterlerden biri hakkındaki hislerimizi tepetakla edebiliyor. Onu mahallenin düşsel bir varlığı haline getiriyor. Sonuçta evet, burası her mahalle olabilir, olmayabilir, hatta artık böyle bir mahalle bile olmayabilir ama, bütün bunlar Büke’nin mahallesinin gerçekliğini zedelemez. Dahası, sanki başka bir dönemde, belli ki bizim geçmişteki ya da şimdiki mahallemize pek de benzemeyen bir mahallede dedesi ve babaannesi ile oturan bir çocuğu böyle benimseyip bağrımıza basmamız.

Aslında kitaptan benim aklımda en fazla kalanlar, en benimsediklerim hatta biraz da kıskandıklarım, babaanne ile dede oldu. Bir başka söyleşici, Ahmet Saymadi, kendisi de dedesiyle büyüdüğü için dedenin olduğu yerde anne ve babanın daha geride kaldığından söz ediyor. Büke de geniş bir ailede yetişmiş, o da aynı fikirde. Bir dede ve babaanne varsa, çocuğun karakterini biraz da onların belirlediğini söylüyor. İnsan Kendine de İyi Gelir’in dedesiyle babaannesi çok çarpıcı, akılda kalıcı, biraz da çatlak karakterler. Neyse ki, ikisi birden sapıtmıyor. Babaannesi, dedenin başını onun omzuna dayayıp mışıl mışıl uykuya daldığı bir akşam torununa, “Merak etme,” der. “Bir evde iki ihtiyar aynı anda delirmez. Biri balataları yakarken, öteki derler toparlanır.”

Mahallenin ana karakterleri demişken, hemen bir ilk üçlü çıkartalım: Arap Hatçam Teyze, Bakkal Nihat, Berber Kazım. Arap Hatçam Teyze, bence her hikâye kitabı ve romana damgasını vuracak bir karakter. Babaanneye göre, gençliğinde tımarhanede de yatmış az biraz. Eli-kolu uzun, bazı sorunları beklenmedik şekillerde hallediyor. Olmadık yerde duygulanıyor, gönül veriyor.  Bakkal Nihat ise, bildiğimiz esnaf. Mallarının üstüne titriyor, yoksulluğun iyice bastırdığı zamanlarda bile takasa razı gelmiyor, ille de nakit istiyor. Hem mahallenin bir parçası, hem de dostları olduğu bu insanları icabında istismar ediyor. O da esnaf ve nihayetinde para kazanmak durumunda. Mahalle ise bazen yoksulluğun en ucuna vurup dayanabiliyor.

Ahmet Büke, o mahalleyi, eşsiz karakterlerini kısacık hikâyelerle, çok sade ama sihirli bir dille anlatıyor. Çabucak okunacak, sonra da geri dönmeyi gerektirebilecek hikâyeler. Anlamadığınız için değil, ruhunuza işlediği için. Ayrıca kısacık, ama ayrıntı yönünden zengin hikâyeler bunlar.  Her hafta bir hikâye, hatta, allah korusun, ayda beş hikâye yazmak ise, bana işin en zor yanıymış gibi geliyor. Ne var ki Büke, ayda beş hikâye yerine on beş yazı yazmayı tercih edecek benim gibi ‘yazı’cılardan farklı. Ona yazı yazmaktansa hikâye yazmak daha kolay gelmiş. Doğrusu bu azim ve (iyi anlamda) ısrar, beni hayrete düşürüyor. Oysa hikâyelerde hiç de böyle bir hal yok, öylesine takılır gibiler. İyi ki de öyleler.

Büke’nin yıllardır okuru ve hayranıyım. Bir seferinde tanışmanın kıyısından döndük. Ama kısa süre önce bir İstanbul gelişinde (İzmir’de yaşıyor) denk düşürüp tanıştık. Mine, Müren ve Haluk’la birlikte oturduk, gül gül öldük. Hikâyelerine çok yakışan bir yazardı, bu da her kula müyesser olmaz. Ben yalnız diyorum ki, hepsi değil ama, acaba bundan sonra gene dede, babaanne ve Arap Hatçam Teyze hakkında hikâye yazmak mümkün mü? Tamam canım, hep değil ama hani bazı bazı…

 

, , , , , , , , , , , , , , , ,
Share
Share