Büyük 2 küçük 1 lira!

Büyük 2 küçük 1 lira!

Çağlayan Çevik
18 Mart 2013

Çok mühim gibi görünmese de hela, içinde binlerce hikâye barındıran bir define sandığı adeta. Bitlisli ihtiyarın We-Ce ısrarı da bunun bir ispatı olsa gerek…

Bundan birkaç yıl önce bir arkadaşım izletmişti: Bir yönetmen, Hindistan’dan Amerika’ya uzanan ve yolu Türkiye’den de geçen (en doğusundan en batısına kadar 10’un üzerinde şehre uğramış) bir filmde tuvalet görüntülerini çekmiş. Belgesel nitelikte kısa filmden birçok şey çıkarılabilirdi.

Tuvalet kültürü, hatta yekten “kişisel” tuvalet kültürü bile ele alınacağı vakit, sayfalar dolusu yazılabilir. En azından ‘lavabo ne tarafta?’ sorusuna verilen ‘niye lavaboya mı edeceksin?’ klişe cevabının yarattığı sıkıcılık üzerine bile sayfalarca yazılabilir. Yakın zamanda benzeri bir lavabo-tuvalet ikilemi yaşadığım için, şu tuvalet meselesi üzerine biraz düşünmek ihtiyacı hissettim.

Lavabo sorunsalı

En basiti, Türkçede ne kadar çok ismi var; hela, kenef, ayakyolu, apteshane, yüznumara, memişhane, tuvalet, we-ce, hatta lavabo!..

Lavabo üzerine az önce de bahsini ettiğim aynı espri yapıldığı için, burada da lavaboya edeceğinden şüphelenilen insanlar hakkında bir şey söylemenin âlemi yok. Ama Fransızca’da “laver” (yıkamak) kökünden ‘yıkayacağım’ anlamına geldiğini belirtmek gerek.

Su tesisatının olmadığı dönemlerde, leğen ve ibrik gibi el yüz yıkama gerecinin geçirdiği evrimin bilhassa ilk dönemlerinde, leğenin sosyetik biçimiymiş lavabo. Yerden yükselten bir mobilya eşliğinde kullanılmasıyla beraber mesele tamamen farklı bir boyut almış. Ama yine de “hela” kadar değil! Hela derin mevzu. Belki de kuburunun derinliğinden olsa gerek (!)

İsim çeşitliliği şaşırtıcı aslında. Tuvalet Fransızca’dan gelmiş ve “bakım”, süslenme gibi anlamlarının yanında; kadın kıyafeti gibi bir anlamı da var. Sözlüklerde çok sonra karşımıza çıkıyor tuvaletin “hela” anlamı. O da “kabin” ile birlikte kullanıldığı zaman, tam olarak buluyor karşılığını.

W.C. ise İngilizce’nin tüm dünyaya sunduğu bir lütuf adeta. Nasıl tuvalet demeye utanıp lavabo diyenler varsa, hela demeye utanıp We-Ce diyenler var memleketimizde. Vaktiyle Bitlis’e giden bir arkadaşım, ilçede “Tuvalet nerede?” sorusuna, “Burada tuvalet yoktur,” cevabını alınca, “Amcacım nereye ediyorsunuz?” diye sormuş. Tabii buradaki “ediyorsunuz” , olay esnasında birebir gerçek fiille kullanılmış. Adam bütün sakinliğiyle “We-Ce desene evladım,” diye cevaplamış. Yani bilhassa 90’lardan sonra klozet (oturaklı) tuvaletlerin yurt sathında yayılmasıyla (ki bununla ilgili bir araştırma bile yapılabilir) artık hela ve W.C. birbirinden ayrılır olmuş. Yani bir dönem alaturka-alafranga karşıtlığı gibi…

“Golinya” ve muasır medeniyet

Bu olay vaktiyle anlatılan, Konya’dan İstanbul’a gelen kadının hikâyesini anımsattı. Biraz İstanbulluluk övgüsü, biraz da taşralı yergisi olarak anlatılırdı bu hikâye…

Okuma yazma bilmeyen Konyalı bir kadın, geliniyle beraber İstanbul’a, bir hasta ziyaretine gelmiş. Eczaneden kolonya alacaklarmış ve Konya’da da kolonya dedikleri şeyin, “İstanbul Türkçesi” ile öyle söylenmediğine kanaat getiren kadın, “Bize bir şişe GOLİNYA,” demiş. Asıl rezalet de buradan çıkmış zaten…

Tıpkı “We-Ce desene evladım,” diyen amca gibi, memlekette muasır medeniyet seviyesinin heladan geçtiğine inanan, hedefi şaşırmış insanlar gibi… Elbette ‘büyük şehir’den Bitlis’e öğretmen olarak gitmiş gence, memleketinin ne kadar medeni olduğunu göstermek istemesi son derece masum görünebilir. Ama asıl hikâyenin bu olmadığının da bilinmesi gerekir…

Eskiden hafif nemli bezler bulunurdu konut helalarında, “taharet” fiilinin akabinde uzuvlar kurulansın diye… Tuvalet kağıdıyla birlikte bezler ortadan kalktığı gibi, taharet metodu da değişmiş olabilir. Ama bu mevzunun derinleşmesi, bizi istenmeyen yerlere yönlendirebilir… Yine de tarihsel bir alıntıyla detaylandırmak doğru olacaktır: Alman seyyah Hans Dernschwam, 1553’te Osmanlı ülkesine yaptığı geziden sonra Türklerin tuvalet temizliklerini bütün detaylarıyla anlatmış ve bunu ne kadar garipsediğini bizzat itiraf etmiştir. Söz konusu detaylar arasında su ve bir bez gizlidir. Anadolu’da da ‘tedariksiz abdesthaneye giren domalı domalı taş arar’ atasözü de bulunduğumuz ve yakın coğrafyadaki tuvalet âdeti hakkında önemli bir bilgi verecektir. Yahut ‘ısırganla taharet alınmaz’ sözü de kulaklara küpe olacak kadar önemli mesaj içerdiği kadar, kültürel bir unsura ışık tutar.

Oturaklı klozet olmadıkça helayı kullanmayanlar, hatta evindeki hela haricinde başka helayı kullanamadığını söyleyenler de var çevremizde. Doğaldır, olabilir… Neticede hijyen meselesi ihmale gelmeyecektir. Ancak şakayla karışık düşündüğümde, bir evrim seleksiyonu yapılsa, bırakın kendi evinden başka helayı kullananları, “bar helası”nı bile çekinmeden kullananlar soyunu devam ettirecekler arasında başa yazılabilmelidir bence.

Sözcükler, kökenler

“Hela”nın kökeni Arapça. Boşluk, boş alan demek. Doğal boşaltımın yapıldığı yer olarak da geçiyor. Arap çöllerinden kaynaklanan bir kökeni olduğuna dair rivayetler de var, çok muteber olmasa da. Ama köylerde tesadüf ettiğimiz helaların paralelinde düşünüldüğü zaman, bu hiç de yadsınamaz. Evlerin dışarısında, hatta kimisi dışarının da dışarısında, sarı yaban arılarının cirit attığı tahta kulübelerden oluşan köy helalarından söz ediyorum. Temelinde sağlık, temizlik, hijyen faktörü kadar inanç faktörünün de bulunduğu bir ‘öteye’ konumlandırma…

“Ayakyolu” kullanımı, söz konusu ‘dışarı hela’ kavramının dile yansıması. Bulunulan (ev/tarla) yere göre verilen bir adlandırma biçimi… Bir o kadar da Arapça-Farsça bir bileşik kelime olan Memişhane’nin Türkçe karşılığı. Farsça kısmı olan ‘hane’nin, izahına gerek yok. Arapça kısmının hikâyesi ise karışık. Memiş, Memşâ’nın bozulmuş hali. Türkçeye naklederken memiş olarak kullanır olmuşuz. Memşâ ise doğrudan ayak yolu demek. Kökü ise ‘meşy’. Meşy ise yürüme demek. Yani aslında hela/tuvalet gibi bir kullanımı karşılamıyor kendi dilinde… Bu ‘ayak yolu üzerindeki mekân’ kullanımı Türkçe’de icad edilmiş.

“Kenef” de Arapça kökenli. Ama kenef, orijinalinde yön, taraf ve mecazî anlamda da sığınılacak yer anlamında. Hela karşılığı asıl kelime, “Kenîf”. Osmanlı, kelimeyi Türkçe’ye katarken topyekûn helaya sıkıştırmış. Kenîf artık bilinmediği gibi, kenef de bugünlerde kullanılmaz hale gelmiş. Tabii dilsel anlamda…

“Yüznumara” için kapısında iki tane 00 olduğu için bu ad kullanılır demiş sözlükler. 00 nerede ve niye kullanılmış, bilmiyoruz.

Çok mühim gibi görünmese de hela içinde binlerce hikâye barındıran bir define sandığı adeta. Bitlisli ihtiyarın We-Ce ısrarı da bunun bir ispatı olsa gerek…

 

Görsel: Erdil Yaşaroğlu

, , ,
Share
Share