SAA-1 / 059 Göbek Hayat Kurtarır

SAA-1 / 059 Göbek Hayat Kurtarır

AHMET BÜKE
Sosyal Ayrıntılar Ansiklopedisi - 06 Temmuz 2015

“İçinden diyorsun ki, yaşamalı mıyız? Evet, katırdikeni gibi tutunmamız lazım hayata. O bizi sırtından atmaya çalıştıkça, biz derisinin altına sızmalıyız.”

Zor günler insanları yakınlaştırır.

“Yahu senin ne eşyan olacak zaten. Bir tahta bavul değil mi, hepi topu? Gel sen, gel.”

Vallahi tahta bavul devri mi kaldı? Sırt çantası işimi gördü. Doğru Arap Hatçam Teyze’nin evine gittim. Tayını birleştirdik. Pazara birlikte çıkıyorduk, fakat bahçelerden meyve yürütme işi benimdi haliyle. İyi de idare ettik bir süre. Ta ki iç bakla çıkana dek.

“Dereotuna ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde,” dedi Arap Hatçam Teyze. Bir meyve kasasını çevirip üstüne çıkmıştı. Önce Eşrefpaşa Pazarı’nda pek kimsenin dikkatini çekmedi bu hareketi.

Boğazını temizledi.

Bu defa iyice bağırarak konuşmaya başladı.

“Dereotuna ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde, üç bağ yeşilliğin 1 lira olduğunun farkında mısınız, ey ahali! Daha bunun iç baklası var, mümkünse eser miktarda taze soğanı var, zeytinyağı ve milangazı var!”

Herkes durmuş bize bakıyordu.

“Şimdi bizim, ağır ellerimizi toprağa basıp doğrulmamız ve sel olup hal mafyasını ayaklarından asmamız gerekmez mi?”

Küçük çocuğun biri annesinin elini bırakıp yanımıza koştu, ağzında gevelediği erik çekirdeğini bana uzattı.

Kadınlar, “Ay deli galiba,” diye mırıldanmaya başlandı. Birkaç esnaf gülüyordu.

Arap Hatçam Teyze derin bir of çekti.

“Allah topunuzun kıçında şark çıbanı çıkarsın,” dedi ve indi kasanın üzerinden. Çekti elimi. Hızlı adımlarla pazarı terk ettik.

Eve varınca da pek tadımız yoktu. Ben kalan yoğurttan cacık yaptım. Nane serptim azıcık. Tepsiyle götürdüm.

“Kendine yapmadın mı?” dedi.

“Tansiyonumu düşürüyor benim,” dedim.

Cacığa baktı.

“Söyle çocuğum, şunda gelin teli gibi dereotu olsa, hayat daha şen olmaz mıydı?”

“Olurdu ama ne yapalım şimdi. Ölüme çare yok.”

“Buna var,” dedi Hatçam Teyze. “Buna çare var. Bir kaç ay olsun, şu yaz bolluğundan faydalanıp nefsimizi köreltmeliyiz ve bol bol yağ tutmamız gerek. Yoksa gelecek kışı geçiremeyiz.”

Gözlerimdeki fersizliği görmüş olmalı ki, iki omzumdan tutup sarstı beni.

“İçinden diyorsun ki, yaşamalı mıyız? Evet, katırdikeni gibi tutunmamız lazım hayata. O bizi sırtından atmaya çalıştıkça, biz derisinin altına sızmalıyız. Bir sürü it, uğursuz, hayâsız insan apışarasını açmış yellene yellene nefes alırken, biz teslim olamayız. Öleceksek bile, ölmemek için didinirken düşelim. Sakın bir daha kendini bıraktığını görmeyeyim,” dedi.

Lafla olmuyor bu dedikleri, elbette bir planı da vardı Hatçam Teyze’nin.

“Medeniyetler göçü,” dedi.

İki yatak sardık, biraz mutfak eşyası, kalan nevaleler, üst baş falan derken, küçücük yol dengimizi hazırladık.

Sonra Orospu Sevim Abla’ya gittik.

“Ben,” dedi Sevim Abla, “bu yaz çalışmıyorum. Hayır yapacaktım, fakat sizden hayırlısını mı bulacağım.”

Ayırdığı paranın birazını bize verdi. Küçük bir araba tuttuk. Doğru Karaburun’a gittik.

Arap Hatçam Teyze’nin ninesinden kalan bir dönümlük bahçesi varmış. Denize bakan bir yamaçta. İçinde taştan tek göz bağ evi. Koynunda kuyusu. Başında asması, çardağı.

Çok haraptı ama uğraştık, didindik, başımızı sokacak hale getirdik.

Ben bir dondurmacıya çırak girdim. Arap Hatçam Teyze de sahipsiz kefal dalyanlarına dadandı. Balığın fazlasını tütsüledik, toprak küplere bastık. Bahçeye de güz domatı, biberi diktik. Elbette maydonoz, nane, dereotu, tere, kuzukulağı ve semizlik ocaklarımız vardı. Geceleri başka bahçelerden de ufak tefek göz haklarımızı aldık.

“Boş kaldığında kımıldama yerinden,” diyordu Hatçam Teyze. “Aslanları hatırla. Enerji tasarrufu esastır. Bol bol uyku, gerektiğinde hareket.”

Allah’a şükür, bol bol yağ bağladık o yaz.

İyi göbek yaptık ama. Öyle böyle değil.

 

, , , , , , , , , ,
Share
Share