SAA-1 / 058 Önemli Gün ve Haftaları Atlamayın!

SAA-1 / 058 Önemli Gün ve Haftaları Atlamayın!

AHMET BÜKE
Sosyal Ayrıntılar Ansiklopedisi - 29 Haziran 2015

Önce –galiba reisleri oydu– Yarım Gaga uçar gelir, etrafı kolaçan eder, mavi melamin tabaktaki en kallavi helva topunu yoklar, camın arkasında onu seyreden bize yan yan bakıp “güp” yutardı.

Karganın Günü’nde yaptığımız belliydi.

Dedem, Kemeraltı’na gidip 150 gram künar[1] içi alırdı. Babaannem de un helvası kavururdu malzemeyle. Helva daha sıcakken küçük toplar halinde yuvarlar, soğumasını beklerdik. Sonra tabak tabak terasa bırakır, içeri girerdik.

Kargalar gününü mü bilirdi, yoksa kokusundan mı anlardı bilmiyorum; ama biz daha mutfaktayken, karşıdaki kibrit kavağının dallarında birikmeye başlardı.

Önce –galiba reisleri oydu– Yarım Gaga uçar gelir, etrafı kolaçan eder, mavi melamin tabaktaki en kallavi helva topunu yoklar, camın arkasında onu seyreden bize yan yan bakıp “güp” yutardı.

Bu hareketin ardından, onlarcası bizim terasa üşüşürdü.

Kendimi bildim bileli, bahar yaza dönmeden bu iş yapılırdı evde.

Dedem de çocukluğundan beri bilirmiş bu önemli günü.

Babaannemlerden sonra ben ihmal ettim tabii. Birçok şey gibi, bunu da unuttum. Ta ki bir sabah, kapımda bir torba içinde un, şeker, yağ ve öteki malzemeyi bulana kadar.

“Kim bıraktı, neden bıraktı…” diye saatlerce düşündüm. Torbayı alt üst ederken, iki kocaman kara tüy de düşüverdi içinden.

Yine de aymadım.

Hepsini mutfak dolabına kaldırıp, yemek masasının altına kıvrıldım. Bir güzel uyku geldi ki üzerime, sormayın. Fakat öyle derin derin dalmam mümkün olmadı. “Çat” diye bir ses geldi pencereden. Açtım gözlerimi. Kalbim küt küt atıyor. Sanki başıma gelecekler malum olmuş ona.

Kapı camından terasa baktım. Karşı ağaç, bizim demir korkuluklar, terastaki divan, çamaşır ipleri, komşu evlerin çatıları… Yüzlerce kargayla dolu. Hepsi de bana bakıyor. Tüylerim diken diken oldu.

Derken, gerilerden birisi kanat çırparak geldi, kapının önüne kondu. Yarım Gaga’ya benzettim. Ya da korkudan öyle düşündüm.

Gagasında taşıdığı vesikalık bir fotoğrafı bıraktı. Cama iyice dayanıp baktım. Benim eski fotoğraflarımdan biriydi.

Hemen içeri koştum. Eski sandığın kapağını kaldırdım. Okul karnelerimi buldum. O zamanlar, karnelere vesikalık fotoğraflar da yapıştırılırdı. Bir tanesindeki fotoğraf yeri boştu!

O zaman anladım ki, yaşamak istiyorsam, un helvası yapmam gerekiyordu.

Koşarak geri gittim. Kargalardan iz bile yoktu. Vesikalık fotoğrafım terasta, rüzgârla bir o yana bir bu yana sürüklenip duruyordu.

 

Sonra bunlar oldu:

Elim ayağıma dolandı, ama derin soluklar alarak sakinleştim.

Malzemeyi önüme yığdım. Gözlerimi kapadım.

“Hatırla,” dedim, “nasıl yapıyordu babaannem bu helvayı? Hatırla!”

Arada gökyüzüne bakıyordum. Hiç karga yoktu ortalıkta, ama hava gün ortasından, ağırdan kararmaya başlamıştı.

Geçtim ocağın başına. Başladım hafif hafif unu kavurmaya. Bir yandan da su ve şekeri başka bir tencereye koyup altını yaktım. Un rengini değiştirmeye başladı. Keskin koku içeriyi doldurdu, pervazlardan sızıp gökyüzüne yükseldi.

Ilıyan şekerli suyu ne zaman dökecektim? Neydi bütün bunların ayarı?

Sonra bunlar da oldu:

Helva toplarını terasa bıraktım. Karanlık iyice çökmeye başlamıştı şehrin üzerine. Deniz de iyice kararmış, hastalıklı olmuştu.

Tabağı bırakıp içeriye kaçıyordum ki, Yarım Gaga –oydu galiba– gökten düşer gibi önüme indi, içeriye girmeme mani oldu. İyice sindim duvarın kenarına. Bana yan yan bakıp helva toplarından birini gagasıyla yuvarladı, evirdi, çevirdi.

Ufak bir parça koparıp yuttu.

Göz göze geldik.

Uzun uzun baktı bana.

Galiba yırtmıştım. Gülümsüyor gibiydi.

Birden öksürür gibi sarsıldı. Helvayı ayakucuma tükürdü. Kanat çırpıp gökteki karanlığa doğru yükseldi.

O arada kendimi içeriye attım. Ancak kapıyı kapatacak fırtsa buldum. Birden gökyüzünden yağmur gibi kara damlalar bizim terasa yağmaya başladı.

–Af buyurun– sayısız karga aynı anda hacetini gideriyor olmalıydı.

Saatlerce bu bok yağmuru sürdü.

Ardından bunlar oldu:

Teras dizime kadar karga dışkısıyla doluydu.

Kapıyı açamıyordum, yoksa eve akıp her yanı zapt edecekti.

Ertesi gün koku dayanılmaz haldeydi ve komşular isyan etmeye başlamıştı.

Yan evin damından kovayı bir iple sallandırıp dışkıları tahliye etmeye uğraştım; ama saatlerce ter dökmeme rağmen bir parmak bile azalmamıştı.

Ertesi hafta, keskin kokunun üstüne bir de sızdırma eklenmişti. Terasın yan duvarlarından yol bulan nahoş malzeme, ev boyunca sızarak, sokağın cazibesiyle akıntı halini almaya başlamıştı.

On gün sonra, bütün bunlara bir de metan birikmesi eklendi.

Bir kıvılcımla, büyük bir harlama ve patlama sesi geldi.

Yatağımla beraber karşıdaki kibrit kavağının dallarına kadar uçtum.

İtfaiyeyi çağırdılar.

Çatıdaki hafif ateş söndürüldü. Merdiven uzatıp beni aşağı indirdiler.

O seneyi bu kadar zararla atlatmıştım.

Tam bir yıl boyunca, Kemeraltı Börekçisi’ne çırak girdim. Un helvasının yapımını iyice öğrendim.

Ertesi sene, kargalar sonuçtan memnundu.

 

[1] künar: Çamfıstığı.

, , , ,
Share
Share