SAA-1 / 021 Eski Türkiye (I. Vita Cumhuriyeti) Nasıl Sonlandı?

SAA-1 / 021 Eski Türkiye (I. Vita Cumhuriyeti) Nasıl Sonlandı?

AHMET BÜKE
Sosyal Ayrıntılar Ansiklopedisi - 13 Ekim 2014

Sonrası yalnızlık oldu benim için. Haftalarca Vita tenekelerine baktım. Verdiğim söz içimde dönüp duruyordu. Bu işi tek başına yapamazdım. Çünkü ben tek başına kalmanın ne demek olduğunu çok küçükken öğrenmiştim.

Yaşlı olmanın ne demek olduğunu küçüklükten biliyordum. Çünkü dedem ve babaannemle yaşadım uzun süre.

Dedem soluğandı. Ona en yakın yatakta uyurdum. Gecenin bir yarısı mutlaka uyanıp nefesini kontrol etmemi isterdi. Ölümün onu gece yakalayacağına büyük inancı vardı. Ama sabah vakti, neşeli bir kahvaltının sonunda gözlerini yumdu. Akciğerleri değil kalbi durdu.

Olan benim gece uykularıma olmuştu. Hâlâ kesintisiz uykuya hasretim.

Babaannemin tansiyonu sürekli dünya rekoru kırardı. Umuruna gitmezdi. Tuzlu tereyağı her zaman favorisiydi.

Termosifonun cehenneminde közlediği patlıcan ve patateslerden inanılmaz ziyafetler hazırladığı bir gerçekti. Ama asıl yeteneği toprak ile ilgiliydi.

Evin terasında yüz yirmi üç Vita tenekesi mevcuttu. Üzerinde, “Hususi koku ve lezzeti olan yemeklik nebati bir mutfak margarinidir,” yazan tam yüz yirmi üç teneke.

Yirmi üç tanesi, iki kiloluktu ve onlarda sadece biber yetiştiriyordu. Gerisi –galiba– beş kiloluk tenekelerdi ve sadece domateslere ayrılmıştı.

Hepsi özenle lehimlenmiş; dipleri, kunduracı çivisiyle incecik, acıtmadan, adete sinek ısırığı gibi hafif kabartılarak delinmiş, sevilmiş ve kucaklanmış Vita’lar, ayçiçeği tarlası gibi nisan güneşi altında parlardı.

Terasın başka köşesinden, önceki yılların tohumlarından incelikle çimlendirilmiş ve bir karış boy vermiş fideler sallanırdı.

Zamanı gelince, babaannemin fısıltıyla söylediği şarkı eşliğinde göçertilirdi. Fideler Vita’lara, tohumlar tohuma..

Benim işim can suyu vermekti.

Bir elimde kova, bir elimde su kabağı, bütün tenekelere su dökerdim.

Terasta bahçe böyle büyürdü.

Hasat, temmuz gibi falan sıkışınca yiyemediklerimizi güneşte kuruturduk. Konu komşuya dağıtma işi de benimdi. O yıllarda kurban bayramı yaza denk geliyordu ve et yerine domates, biber verdiğimiz için kınayanlar da yok değildi bizi. Ama bıçağımız ete değmezdi bizim.

Dediğim gibi, dedem bir sabah terasta sarmaşıklı yumurtasına ekmek banarken sizlere ömür. Bahardı üstelik. Galiba biraz sarsıldık. Babaannemin dediğine göre fideleri bir hafta kadar ihmal etmişiz. Yani dedemin yedisi günü akıl edip sulamasam hepsi ölecekmiş.

“O zaman ne olurdu?” diye sordum.

Düşündü. Yeşil gözlerini kaşıdı. Körfez’e doğru hüzünlü hüzünlü baktı.

“Gazi Paşa’ya sözüm var, sonsuza kadar bu teras yeşil kalacak.”

Anlamamıştım. Ama bunu ona söylemedim. Zaten hayat benim için anlamamak üzerine kuruluydu. Hiçbir şeyi tam olarak anlayamamak, bu yüzden bir halt olamayıp hep mutlu kalmak. En güzeli buydu.

“Sana da vasiyetim var. Benden sonra bu terasta tarım devam edecek. Hep yeşil kalacak. Söz mü?”

“Tamam.”

“Yemin et!”

“Valla billa babaanne.”

Babaannemin tansiyonu cidden yüksekti ama bu yüzden rahmetli olmadı.

Terasın ucundaki Vita kutularına iyi yanmış keçi gübresi dökerken dengesini kaybetti. Alt kat komşumuz Hamiyet Teyze’nin balkonundaki her zaman açık duran çekyatın üzerine düştü. Hükümet tabibinin dediğine göre hiç kırığı çıkığı yoktu. Nerdeyse pamuktan itfaiye brandasının üzerine düşmüş gibiydi.

“Kalbi aniden durmuş işte,” dediler bana.

Yaşlı olmanın ne demek olduğunu eskiden biliyorum yani. Aniden ve hiç beklemedikleri şekilde ölüyorlar.

Sonrası yalnızlık oldu benim için. Haftalarca Vita tenekelerine baktım. Verdiğim söz içimde dönüp duruyordu. Bu işi tek başına yapamazdım. Çünkü ben tek başına kalmanın ne demek olduğunu çok küçükken öğrenmiştim.

Birkaç kere terasın en ucuna kadar gittim. Tenekelere dokundum. İttirdim onları. Yerlerini değiştirdim. Hızla eğilip kalktım –belki benim de tansiyonum yüksekti doğuştan– ama bir türlü düşemedim.

Durumun fenalığını anlayan Hamiyet Teyze’nin eşi Narkotik Kemal Amca beni Namık Kemal Ortaokulu’na yatılı yazdırdı.

“Orada o kadar kalabalıklar içinde kalacaksın ki, insandan sıkılacaksın,” dedi.

Teras konusunu ona açtığımda, “Merak etme ben halledeceğim o işi. Babaannem bizim hanıma da yemin ettirmiş,” diye rahatlattı beni.

Sonunda ben kalabalık bir binada yaşıyordum. Okulu çok sevmiştim. Narkotik Kemal Amca da Vita tenekelerini hiç boş bırakmıyordu. Domates, biber yerine yemyeşil, yenecek mahsulü olmayan geniş yapraklı otlardan dikiyordu hepsine.

Bir kaç sene hasat zamanı yardım ettim ona.

“Coşuyor burada namussuz. Yerini çok sevdi,” diyordu sürekli.

Her şey yoluna girmişti işte.

Sözümü tutmuştum. Bizim teras mis gibi yeşildi işte.

 

, , , , , , , , , ,
Share
Share