SAA-1 / 002 Kara

SAA-1 / 002 Kara

AHMET BÜKE
Sosyal Ayrıntılar Ansiklopedisi - 19 Mayıs 2014

Behrengi Abi hep nazikçe yürüdü insanın kalbine doğru. Çok çalıştı, çok okudu. Öğretmen olunca, doğduğu kadar fakir köylere geri döndü. On sekiz yaşındadır ve tek çift ayakkabısı vardır. Karatahtası bile olmayan yorgun İran köylerinde, çocuklarına masallar anlatarak okuma yazmayı ve hayatı öğretti.

Kara güzel renk.

Zamanın temel rengi. Büyük patlamanın yırttığı an değil mi?

Pasaport iskelesinde kara bir kedi var. Tahta korkuluklara çıkıp yolculara bakıyor uzun uzun. Ne düşünüyor acaba?

“Bu yine gece karısıyla kavga etmiş. Yüzünden düşen bin parça. Önüne ciğer koysan bakmaz artık. Vapurdan iner inmez kıyıda, polis kayığının dibinde saklanmış yavru balıklara bakıyor. Onlara hayret ediyor. Hayret ettikçe sıkıntıları hafifleyecek, uçacak sanıyor. Oysa daralmak öyle bir şey değil. Git deyince gitmez. Benim karalığım gidiyor mu bak?”

Kara kedi karalığından memnun değil.

Can Bonomo’nun şarkısını söylüyor sonra kuyruğunu sallayarak.

“Ben karayım o kara aman da ah karam,
Sözler hep uçup gider.

Bir delik açtın şu kalbime kanar yaram,
Gözlerim açık gider.”

Pasaport’taki kara kedi yarı şair yarı öykücü sayılır.

Bulmacalarda sorulur bir de: “Kara renkli ardıç kuşu”

İşte onun adı, karabakal kuşudur.

Bizim mahallenin hemen altında boklu dere vardı. Büyük çalılar, dikenler ve ahududularla balta girmemiş bir orman gibiydi. İşte orada en çok karatavuk olurdu.

Siz hiç karatavuk ötüşünü duydunuz mu? İnternette aratın. Özellikle sabaha karşı acayiptirler. Bir de düşman kedi ya da yılan göründüğünde attıkları çığlıklar insanı zıplatır.

Eskiden Karaşın diye anarşist bir fanzin çıkardı. Otobüste okuyan birisine rastlamıştım yıllar önce. Cesaret edip konuşamadım. Çok da yağmur yağıyordu. Kara kaplı defter gibiydi ortalık.

Dünyanın en güzel kitaplarından birisi de Küçük Kara Balık olabilir.

“Oysa küçük kara balık hasta değildi, onun bambaşka bir derdi vardı.

Bir sabah erkenden, daha gün doğmadan, küçük kara balık annesini uyandırdı:

“Anneciğim, seninle konuşmalıyım” dedi.

Annesi, uyku sersemliği içinde:

“Acelen ne sevgili yavrum?” diye sordu “Önce sabah gezintimizi yapalım, sonra konuşuruz.”

“Olmaz anne, artık ben bu gezintilere çıkmak istemiyorum. Buralardan gideceğim.”

“Sabahın bu erken saatinde nereye gideceksin yavrum?”

“Bu derenin bittiği yeri merak ediyorum,” diye karşılık verdi. “Ah anne, bu soru beni aylardır düşündürüyor. Derenin nerede bittiğini öğrenmem gerek. Bugüne kadar bu soruya bir karşılık bulamadım. Geceleri gözüme uyku girmiyor. Sürekli bunu düşünüyorum. Kararımı verdim anne, gidip derenin nerede bittiğini öğreneceğim. Orada neler var, başka yerlerde neler var, görmek bilmek istiyorum.”

….

Küçük Kara Balık’ın yazarı Behrengi Abi, 1939’da Azerbaycan’ın fakirden de fakir bir köyünde doğdu. Babasının adı İzzet Amca, annesinin adı Sârâ Teyze’ydi. Çok kardeşi vardı. Hepsi de ebesiz doğmuş, doktorsuz hayata tutunmaya çalışmışlardı. İlk ayakkabısı ona alındığında ilkokula başlıyordu. Büyük bir saygıyla baktı onlara ve parmaklarının ucunda okuluna yürüdü.

Behrengi Abi hep nazikçe yürüdü insanın kalbine doğru.

Çok çalıştı, çok okudu.

Öğretmen olunca, doğduğu kadar fakir köylere geri döndü. On sekiz yaşındadır ve tek çift ayakkabısı vardır.

Karatahtası bile olmayan yorgun İran köylerinde, çocuklarına masallar anlatarak okuma yazmayı ve hayatı öğretti.

Behrengi Abi iyi sosyalistti. Onu bir su kıyısında boğdurdu Şah.

Behrengi Abi öldüğünde ben daha doğmamıştım.

Sonra yaşayan ve ölecek herkes gibi ben de geldim bu hayata.

Biraz büyüyünce dedem kara lastik aldı bana. Bahçede, çamurun ve otların arasında güle oynaya koşayım diye.

Az daha büyüyünce, İzmir’e, Mimarkemallettin’deki toptancılara, Sümerbank basması ve Çukurova pazeni, mermerşahi, buldan bezi ve top top kefenlik almaya giden babam, dönüşte Küçük Kara Balık’ı getirdi.

“Yavaş oku. Bir gecede kitap bitirilmez,” diye de tembih etti.

Dinlemedim tabii.

Ertesi gün kara lastiklerim ayağımda, bahçenin kara toprağına bata bata koşturdum. Behrengi Abi’yi de hiç unutmadım.

Daha da büyüyünce Anarşinin Kısa Yazı’nı okudum. O zaman anladım ki, kara, renklerin en güzeli.

Pasaport’taki kara kedinin bir de sevgilisi var. Tekir ama o.

 

 

, ,
Share
Share